Paylaş
Ama gelin görün ki basketbol seyircisi yerinde saymakta ısrarlı. Sahada 12 dev adam şaha kalkıyor, coşuyor ama coşturamıyor. Tribündekiler sanki opera izlemeye gelmişler, çıt yok.
Bu gözlemlerim pazar gecesi Sinan Erdem Spor Salonu’nda izlediğim Fransa-Türkiye basketbol maçından.
New York’ta izlediğim muhteşem atmosferli Knicks maçlarını geçtim, bu seyirci 2001 yılındaki basketbol seyircisini de mumla aratıyor.
Ne kadar da coşarmışız eskiden.
O ruhtan eser kalmamış.
Tribünler dolu ama herkeste bir efendi tavırlar, bir çıtkırıldım durumlar, sormayın gitsin.
Tamam, Ynönü’deki Çarşı durumları beklemiyoruz ama bu kadar da ruhsuz olunmasın artık.
Suç izleyicide de değil aslında, onları organize edecek bir organizasyonun eksikliğinde.
Saha içi gösterileri güzel ama izleyiciye ulaşmasında sıkıntı var. Ses tesisatı da sorunlu sanırım, mola ve aralarda yapılan gösterilerde ne dendiği, mikrofondan çıkan boğuk sesler nedeniyle pek anlaşılmıyor.
Salon zaten büyük, bir de ortak çağrılar yapılmayıp, yapılanlar da anlaşılmayınca heyecan kalmıyor.
Kerem Tunçeri sağ olsun, sonunda kendisi başlattı da finalde hep birlikte bir Gençlik Marşı söyleyebildik.
Bu gece ve inşallah devamı gelirse diğer maçlarda tribünlerden daha çok ses gelmesi lazım.
Olmuyorsa bulsunlar birer amigo, ne istendiğini anlatsınlar.
Ve salonun belli yerlerine konuşlandırsınlar.
Futbol maçlarının amigoları bu işi iyi bilir. Ystenirse Beşiktaş, Fenerbahçe, Galatasaray’dan seve seve yardım gelecektir.
12 dev adama ahenkli ve heyecanlı bir eşlik lazım.
Fransa’yı kolay geçtik, ama unutmayalım, yeri gelir maçı seyirci aldırır.
Türkiye-Fransa maçından
Türkiye-Fransa maçını uluslararası bir basın ordusu izledi. Maçın yorumu tabii ki spor yazarlarının işi, ben Twitter notlarımdan yola çıkarak ortamı anlatayım sizlere.
“Dakika 1, basket 1. Otopark dolmuş, git nereye istersen park et diyorlar...”
Türkiye’nin en büyük kapalı salonu olan Sinan Erdem Spor Salonu’nda da otopark sorunu var. 16 bin kapasiteli salon için dışarıda yeterli park alanı bulunmuyor. “Erken gider yer bulur” demekten nefret ediyorum ama durum aynen böyle.
“Sinema salonları buradaki büfeleri örnek alsın. Kola 2,5, mısır 1 lira.”
?aka değil gerçek. Sinemalarda 15-20 lira ödediğimiz kola mısır ikilisi burada 3,5 lira. Sinema salonlarında nasıl kazıklandığımızı anlayın artık. Misafirlerine saygısı olan Sinan Erdem yetkililerine ve çok iyi organize olarak salondaki hayatı kolaylaştıran Ülker’e teşekkürler.
“Ponpon kızları eleştiriyorum. Kadın vücudunun böylesine malzeme olmasına karşıyım. Hem neden aralarında hiç erkek yok?”
Evet, spor karşılaşmasında cinselliğin sunulmasına gerek var mı? Bu cinsellik değil şov diyorsanız, neden kısacık şortlar giymişler ve neden aralarında hiç erkek yok?
U2’nun menajerine lafım var
U2 dünyanın en aklı başında grubu olabilir, haklının, mazlumun yanında olup, hep doğru mesajlar verebilir, dünyayı bile kurtarabilir, muhteşem konserlere de imza atabilir.
Ama kim ne derse desin Bono’nun karizması Reina’ya gidip, masasına çıkan Nuran Sultan’a para yapıştırdığında çizilmiştir.
Akıllı bir menajerleri olsaydı Türkiye’ye gelen her ünlünün aynı tuzağa düşürülerek (“Sting böyle dağıttı” haberlerini de mi okumadı), masasına çıkarılan dansözle manşete taşındığını önceden bilirdi.
Ey özgürlük
Uzun zamandır bu kadar sevinmemiştim desem anlayanı da çıkar, dalga geçeni de?
Varsın olsun.
Yyi haberi bu konuda çok çalışan sevgili Savaş Karakaş verdi.
Fethiye-Hisarönü’nde akvaryum kadar havuzda hapsolan yunuslar artık özgürler, havuzda değil, denizdeler. Ve ben gerçekten de uzun zamandır hiçbir şeye bu kadar sevinmemiştim.
Yunuslar geçen sabah havuzdan alınıp rehabilitasyon alanına götürüldüler.
Bir süre sonra da tamamen özgür olacaklar.
Onlar 2006’da av izini verildiğinde Türk sularında avlanmışlardı, 4 yıl sonra yeniden denizdeler işte.
Yurtiçi ve dışında onlar için çaba harcayan herkese teşekkürler. Devamı gelir inşallah, darısı diğer tutsak yunusların başına.
Paylaş