Paylaş
Bizde yarın vizyona girecek olan Batman serisinin “Kara Şövalye Yükseliyor” isimli son filminin Colorado’daki ilk gösteriminde maskeli bir saldırganın açtığı ateş sonucu 14 kişi ölüp, birçok kişi de yaralanınca kafamda filmi hemen geriye sardım.
Filmlerden kopya cinayetlere bir yenisi daha mı eklenmişti?
Katliamı yapanın taktığı maskenin filmin kötü adamı Bane’den esinlendiği düşünülüyor.
Ve ne yazık ki bu ilk değil.
Cho Seung-hui, Kore filmi “İhtiyar Adam”ı (Old Boy) izledikten sonra Fairfax’da 32 kişiyi öldürmüştü... Evinde bulunan video günlüğünde filmden etkilendiğini kanıtlayan pozlar vardı.
“Scream” filmi Belçika’daki bir cinayete esin kaynağı olmuştu.
Oliver Stone’un “Katil Doğanlar”ı da (Natural Born Killers) lanetli filmlerden... Filmden kopya çeken sekiz cinayet işlendiği iddia edildi.
1993 James Bulger davasındaki çocuklar kurbanlarını Child’s Play 3 filminden esinlenerek öldürmüştü.
Filmlerden kopya cinayetlerin en bilineni Stanley Kubrick’in 1971 filmi “Otomatik Portakal”’ı (A Clockwork Orange). Film, yönetmenin kendisi tarafından İngiltere’de vizyondan çekilmişti.
Sıkı durun; 11 Eylül katliamı bile filmlerden kopya cinayetlere örnek gösterildi...
Amerika’nın politik ve kültürel baskısından nefret edenlerin cevabı Hollywood stili bir katliamla gelmişti.
Asıl soru şu aslında, filmler olmasa bu cinayetler işlenmeyecek mi?
Oliver Stone filmlere atfedilen suça karşı çıkarken Twinkie savunmasını hatırlatır.
San Francisco’lu politikacı Harvey Milk’i 1978 yılında öldüren Dan White savunmasında çok fazla Twinkie yediğini ve buna bağlı olarak yükselen şeker oranının dengesini bozarak cinayeti işlemesine yol açtığını söylemişti.
Stone cinayetlerin arkasında film etkisi aramayı da buna benzetiyor, “Nasıl ki Harvey Milk cinayetinden Twinkie’yi sorumlu tutamazsak, filmleri de işlenen suçların nedeni sayamayız.”
Uzmanlar sorunlu insanların bu suçları zaten işleyeceklerine işaret ediyor.
Onlara göre şiddet içeren filmler sadece bu insanlara detaylar konusunda örnek oluyor.
Sizden örnekler bekliyorum!
Bu aralar bir haller oldu bana. Harcadığım her kuruşu alternatifiyle değerlendirmeye başladım.
Alternatifimi tahmin edersiniz artık, bir hayvanın daha karnı doysun, bir yaralı can daha tedavi olsun.
Şu anda birilerinin aklından geçen “neden hep hayvanlar?” sorusuna cevap veriyorum; benim ve benim gibilerin yolu hayvanlardan geçiyor, siz bunu insanlara da uygulayabilirsiniz tabii, hatta uygulayın da bence.
Birbirimize karışmayalım.
Neyse, hep gündemde olan bu soruya bir kez daha cevap verdikten sonra döneyim konuya.
Şu 50 liralık lahmacun muhab-betinden sonra tabağı çanağı, atmosferi, dükkan kirasını yiyeceklerden çıkaran lokantalarda para harcamamam gerektiğini düşünmeye başladım.
Lüks yerlere dört gidiyorsam artık bir gidiyorum, üç elbise alıyorsam bir alıyorum, o da zorunlu hallerde.
Tabağımın yarısını mutlaka paket yapıp sokak hayvanlarına götürüyorum.
Etrafa sokak hayvanları için su dolu kaplar bırakıyorum.
Evi, bahçeyi mümkün olduğunca fazla hayvanla paylaşıyorum.
Siz hayatı, paranızı, bahçenizi, yiyeceğinizi nerede, kiminle paylaşıyorsunuz?
Bitki olur, hayvan olur, yardıma muhtaç insan olur.
Yazın bana, örneklerimiz çoğalsın.
Paylaş