Paylaş
Murat Boz ve basın danışmanları bir yerde hata yaptı.
Önlemi yanlış aldılar.
Üzerinden yıllar geçtiği için rahatça yazabiliyorum.
Yıl 2005... Los Angeles’ta “Bay ve Bayan Smith” (Mr. and Mrs. Smith) filminin gösterimine katılmak, sonrasında Brad Pitt ve Angelina Jolie ile röportaj yapmak üzere Los Angeles’tayım.
Aralarındaki aşk dedikoduları ayyuka çıkmış, herkes Brad Pitt’in ağzından Angelina Jolie ve Jennifer Aniston’la ilgili bir cümle almaya can atıyor.
Filmi izledikten sonra röportajın yapılacağı salona geçiyoruz.
20 soru hazırlamışsam, yarısı filmle, yarısı özel hayatla ilgili.
Ve şok!
Brad Pitt ve Angelina Jolie’nin olduğu odaya geçmeden önce önüme “sadece sinema ve filmle ilgili” soru soracağımı kabul ettiğimi gösteren bir belge getiriyorlar.
Elim mahkum, imzalıyorum.
Röportajda havadan sudan, filmden, sinemadan, sanattan bahsediyoruz.
Batıda iş böyle kökünden çözülüyor işte, kimse de yasağı delmeye kalkışmıyor.
Şimdi “Bu bizde işlemez, bizim basın altından girer üstünden çıkar, bir yolunu bulur ve özel hayata uzanır” diyeceksiniz.
Olabilir tabii.
Ama en azından imzalı bir anlaşmanın, “Aslı Enver’i sorarlarsa röportajı bırakacak” uyarısından daha etkili olacağını düşünüyorum.
Sosyete köpeği!
Cengiz Semercioğlu, geçen gün Özge Ulusoy, Irmak Atuk ve daha birçok ünlüye bakıp “Herkeste Pomeranian var, kim pazarlıyor bu Pomeranian’ları?” diye sordu.
“O kadar çoklar ki, yakında sokaklarda terk edilmiş Pomeranian’lar görürsek şaşırmam” diye de ekledi.
Hiç sanmıyorum Cengiz.
Bu minik köpekler o kadar pahalı ki, kimse o kadar parayı sokağa atmaya kıyamayacaktır.
İşin acı yanı da bu diğer yandan.
İnsanlar barınaklarda yuva, başlarını okşayacak el bekleyen onca köpek varken, üstelik bazıları cins ve hepsi bedavayken, gidip bir Pomeranian için 20 bin TL’lere kadar para ödüyorlar.
Satın alınan, çiftleştirip yavrulatılan her köpek, barınaktaki bir başkasının hapiste ölümü demek oysa.
Zenginler ve sosyete, ille de cins köpek diyorsa, bunlara harcadığı para kadarını sokak hayvanlarına harcamalı.
O zaman az da olsa dengeyi kurmuş olurlar benim gözümde.
İlk öğretmenin kim senin?
Nurcan Sabur’un Kalamış Paysage’daki doğum günü partisinde efsaneler ve şarkıları vardı.
16 yaşından beri sahnelerde olduğunu söyleyen Ümit Besen’den, benim de her konserimde mutlaka söylediğim “Seni Unutmaya Ömrüm Yeter mi” şarkısını canlı dinlemek müthişti.
Ahmet Selçuk İlkan müthiş bir ozan, bir söz cambazı, üstün bir yetenek, saatlerce şiir okusun, konuşsun dinlerim. O gece Mehmet Dalmaz’ın sevgili eşi Zühre ile yaptıkları ikili şova hayran kaldım.
Seyyal Taner, geçenlerde Kurtalan Ekspres’le söylediği şarkılardan bahsetti, çok keyif almış, değişik bir proje gelebilir diyor.
Belki de İskender Paydaş ve Ferhat Göçer’le bir sürprizleri olacakmış.
Ali Rıza Binboğa, çocukluğumun en sevdiğim şarkısını söylerken gözlerim doldu desem yeridir.
Ben bir öğretmen çocuğuyum, Ali Rıza Binboğa’nın ve onun “İlk Öğretmen” şarkısının yeri bende ve bana okumayı öğreten babamda başkadır.
“Bir harf için köle olunuyorsa, 29 kere 40 yıl kölesiyiz öğretmenin” derken ne kadar da doğru söylüyor.
Babam başta olmak üzere tüm öğretmenlerin ellerinden öpüyorum. Aynı sevgili Ali Rıza Binboğa’nın o unutulmaz şarkısında dediği gibi “öpülesi elleri var öğretmenlerin”...
Paylaş