Petronas kuleleri, petrolü, kalayı ve de Proton marka arabalarıyla tanınan Malezya ilginç bir ülke.
Nüfusun çoğunu Malaylar oluşturuyor. Ama eğlence ve iş hayatında, sinemalarda, dükkanlarda, bol bol Çinli’yle karşılaşabiliyorsunuz. Çinliler arı gibi çalışıyorlar ve her yerdeler.
Nereye baksanız bir Çinli var, ama tabii ki asıl hakimiyet Malaylar’da.
Sinemalarda hangi filmlerin gösterileceğine de onlar karar veriyor.
Ben Malezya’dayken, Oscarlar’da adı geçmesi beklenen Brokeback Mountain’ın, eşcinsel kovboyları konu aldığı için vizyona girmeyeceği açıklandı.
Tam da Malaylar ne kadar modern, Müslüman olmayan, üstelik son derece de rahat giyinen (bir yanda kapalı Malaylar, diğer yanda ise askılı bluzları, kısacık şortları, düşük belli pantalonlarıyla Çinliler’i düşünün) azınlıklarla sorunsuz yaşayıp, gidiyorlar, herkes herkese saygılı diye düşünmeye başlamışken, sinemalara gelen bu yasak aklımı karıştırdı.
Biraz daha soruşturunca daha da iyi anladım ki Malezya sinema söz konusu olduğunda geçmişte de hiç hoşgörülü olmamış; ülkede yasaklanmış olan pek çok film var.
Yahudiler’i anlatan Spielberg filmi Schindler’in Listesi, Musa’yı konu alan animasyon The Prince of Egypt ve Malezya başbakanına karşı düzenlenecek suikastle ilgili komplo teorisine yer veren Zoolander da sansüre takılan ve ülke sınırlarından içeri giremeyen filmler arasında.
Geçen hafta Malezya’da gördüklerimle, duyduklarım birbirini yalanlıyor.
Her haliyle modern görünüp, diğer yanda tutucu olmak böyle olsa gerek.
Starbucks’larda film tanıtımı başlıyor
Starbucks Türkiye’ye ilk geldiğinde, her köşebaşında açılacağını, çok da ucuz olmayan fiyatlarına rağmen bu kadar tutulacağını, çeşit çeşit tatlarıyla Türk kahvesine rakip olacağını kim bilebilirdi ki?
Tüm dünyaya yayılan bu kahve zincirinin film işine gireceğini de tahmin edemezdik. Ama o da oldu.
Starbucks, artık film tanıtımları ve DVD dağıtımı yapacak.
İşe ABD ve Kanada’daki dükkanlarında Akeerah and the Bee adlı filminin promosyonunu yaparak başlıyor. Bu, dikkate alınması gereken bir işaret. Bence firmanın Türkiye’deki film şirketleri ile benzer bir anlaşmaya girmemesi için hiç bir neden yok. Türk filmlerinin tanıtımı da buradaki Starbucks’larda pekala yapılabilir. Benden söylemesi...
DVD’lere gelince. Bundan önce müşterilerin ünlü sanatçıların CD’lerini veren Starbucks, şimdi de onlara DVD sunmaya hazırlanıyor. Çok yakında 20 farklı filmin DVD’si Starbucks dükkanlarında olacak. "Karamelli Moccha’nızla birlikte DVD alır mıydınız?" sorularına hazırlıklı olmak gerek.
Starbucks, kahve içmeyi eğlence sektörünün bir parçası olarak görerek, hem kendine hem de sinema sektörüne katkı sağlıyor. Çok da doğru yapıyor.
Avril Lavigne kötü beslenecek
Avril Lavigne sizin için ne ifade ediyor bilmiyorum, ama ben Kanadalı pop prensesinin özellikle bazı şarkılarını (My Happy Ending, He Wasn’t, Take Me Away, How Does It Feel gibi) severek dinliyorum.
Sıradışı bir güzelliği olduğunu düşündüğüm Lavigne şu sıralar ilk filmi için kamera karşısına geçmeye hazırlanıyor. Güzel kızımız fast food endüstrisinin verdiği zararları anlatan Fast Food Nation adlı filmde Patricia Arquette, Luis Guzman, Ethan Hawke, Greg Kinnear ve Kris Kristofferson gibi isimlerle oynayacak.
Eric Schlosser’ın aynı adlı kitabından sinemaya uyarlanacak filmin yönetmeni bağımsız sinemanın önemli isimlerinden Richard Linklater.
Linklater, filminin Morgan Spurlock’ın Şişir Beni’si tarzında bir belgesel olmayacağını söylüyor. Ünlü yönetmen, Fast Food Nation’da gerçekler ve istatistiklerin yanına karakter çalışması da ekleyecekmiş.
Şişir Beni’den sonra hamburger tüketiminde pek bir azalma olmamıştı. Bakalım gelecek yıl vizyona girecek olan Fast Food Nation farklı bir etki yaratabilecek mi?
British Council’den yaş sınırlaması
British Council, 3 dakikalık filmlerin yarışacağı bir dijital video yarışması düzenliyor.
Ödül, projesi hazır olup, parası olmayanlar için son derece cazip; yarışmada finale kalacak 3 yönetmen, 2006 Mart’ından sonra Yunanistan’a gidip kendi filmlerini çekme imkanı bulacak.
Konu ve kategorilerde sınırlama yok. İster belgesel, isterseniz video klip çekin diyorlar. Yeter ki video film formatında olsun ve süresi 3,5 dakikayı geçmesin.
Bir de tuhaf bir yaş sınırlaması var. Yarışmaya sadece 18 ile 30 yaş arasında olanlar katılabilecekmiş.
British Council’a sormadan edemeyeceğim; sanatın, sinemanın yaşı olur mu?