Gelecek hafta, hatta ondan sonraki haftalarda en fazla konuşulacak film belli. 5 Kasım’da vizyona girecek olan, Mahsun Kırmızıgül imzalı “New York’ta Beş Minare”den bahsediyorum.
Şimdi, sanki aylardır başka film mi konuşuluyordu diyeceksiniz? Haklısınız. Amerikalı oyuncuların röportajları, New York’ta yapılan çekimleri, muhteşem fragmanı, senaryo kimindi, Haluk Bilginer hangi gerçek kişiyi oynuyor tartışmaları derken “New York’ta Beş Minare” yıl boyunca zaten konuşuldu. Ve tabii bundan rahatsızlık duyanlar oldu. Gerçi bu rahatsızlık Mahsun film çekmeye başladığından, daha doğrusu filmleri bu kadar ses getirmeye başladığından beri var. Bu yazı onlara aslında. Mahsun Kırmızgül’ün “Güneşi Gördüm” filmini ajitasyonla suçlayanlar, şimdi de başımıza sinemacı kesildi diyenler, onca gişe ve başarıya rağmen onu sinemacı olarak kabul etmemek için taklalar atanlar, ödül törenlerinde es geçmek için ellerinden geleni yapanlar, sinemayı kullanarak servet yaptı diyenler bu yazıyı okuduktan sonra biraz durup düşünürler umarım. “New York’ta Beş Minare”nin reklam ve tanıtımla birlikte toplam bütçesi 11 milyon dolar. 4 milyon doları, eğer yanlış duymadıysam, banka kredisi. Bir inşaat firması dışında sponsoru yok filmin. Konu hassas olunca sponsor bulmak zor bu ülkede. Korkarlar. Bir anda herkes toz olur, etrafınızda kimseyi bulamayabilirsiniz. Mahsun’un sponsor sıkıntısında en büyük sorunu da bu işte; derin denizlerde cesurca, korkmadan yüzüyor olması. Durum bu haldeyken, Mahsun borç harç içinde film çekerken onu sinemadan servet yapmakla suçlayanlar için başka rakamlarım da var aslında. Az çok içindeyim, çalışan bir sanatçının ayda ortalama ne kadar kazandığını biliyorum. Mahsun Kırmızıgül gibi biri, şarkıcı olarak sahne hayatına, aynı anda da oyuncu olarak dizilere devam etseydi, iyi sezonda, ayda kafadan 400 bin doları cebine koyardı. Bu, yılda ortalama 5 milyon dolar (zorluklarla bir araya getirilen 11 milyon doları geri getirip getiremeyeceği belli olmayan New York’ta Beş Minare’nin bütçesinin neredeyse yarısı!) demek. 6 yılda ise 30 milyon dolar eder. Bu parayı göz ardı edecek yönetmen var mı bu ülkede? Mahsun Kırmızıgül, 6 yıldır, sinema sevgisi ve anlatmak istediklerinin peşinde ciddi paralardan, elde edebileceği büyük bir servetten vazgeçmiş, elinde avucunda ne varsa sinemaya yatırmış bir sinema tutkunu. Ve ben, idealleri peşinde koşan bu adama saygı duyuyorum. “New York’ta Beş Minare”, her şeyi geçtim, sadece bu nedenle, her şeyi kenara ittiren bir tutkunun meyvesi olduğu için bile çok önemli benim için. Umarım beklediğim kadar iyi filmdir, keyifle izler, yazar, konuşuruz...
Fırat’la Tanış’alım
Altın Portakallı oyuncu, “Geniş Aile” dizisinin Koyu Bilal’i, haftaya vizyona girecek olan “Vay Arkadaş; Manik, Tik, Dildo” filminin Tik’i Fırat Tanış’la bu cumartesi yayınlanacak olan “Cinemania”nın çekimlerinde tanıştım. Hiperaktif, neşeli, lafını sakınmayan (diziler ve festivallerle ilgili bomba açıklamaları var), arada sırada bu dünyadan ayrılıp başka gezegenlere gittiğini düşündüren ilginç bir adam vardı karşımda. Arada şiirler okuyan, gelecekten haberler veren (yapımcımız Fırat Sayıcı’ya “Bir kızın olacak, adını Masal koy” demişliği bile var), gözleriyle gülen ve içindeki çocukla yaşamaya devam eden bir adam. Fırat Tanış, tiyatrocu, dizi ve sinema oyuncusu ve aynı zamanda bir müzisyen. Ney ve gitar çalıyor. Müzik dünyası onu Emre Altuğ’un “Yani”sinin bestecisi olarak tanıyor aslında. Ve şimdi sırada kendi albümü var. Şarkıları hazır, 9’u kendi bestesi. İşin en ilginç yanı ise bunları bir oda orkestrası eşliğinde söyleyecek olması. “Kuliste gitar olsa hemen çalar, dinletirdim sana” dedi. “Vay Arkadaş” telaşı bitsin, bir araya gelip, dinlemek istiyorum aslında. Şarkılarının da oyunculuğu gibi iyi olacağından şüphem yok.
Et tüketimi mi dediniz!
Tarım bakanımız Mehdi Eker, vatandaşın refah seviyesinin artmasıyla birlikte et tüketiminde de artış olduğunu söyledi. “Nasıl yani” dedirtecek bir açıklama. Ben son zamanlarda refah seviyesinde öyle ahım şahım bir artış görmedim bir kere. Ayrıca et tüketimi parayla gelen değil, tersine azalan bir şey. Refah seviyesiyle birlikte gelen bilinçlenme ve kendine, sağlığına dikkat etme arzusu az et bol sebze diyetiyle sonuçlanıyor. Zenginleştikçe etten, özellikle de kırmızı etten uzaklaşıyor insanlar. Çevrenizdeki zenginlere bir bakın. İddia ediyorum sofralarında en az kırmızı et ve en çok sebze tüketenler onlardan başkası değil. Kırmızı eti daha çok ortalama, bilinçsiz halk tüketiyor.
Teşekkürler...
Okan Bayülgen’e kocaman bir teşekkür. Pazartesi gecesi Muhabbet Kralı’nı hayvan haklarına ayırdığı, Türkiye’de bu konuda yapılanları ve yapılamayanları masaya yatırdığı ve bunu ana kanallardan birinde yapabildiği için. Bir teşekkür de böyle bir programa, geç saatte de olsa, yayın imkanı veren Kanal D yönetimine. Daha erken yayınlasalar böyle kuru teşekkürle kalmaz, gider yanaklarına bir de öpücük kondururdum, o ayrı tabii. Kanal D, bu duyarlı kararlarla, sadece reytinglerde değil, her anlamda zirvede olduğunu kanıtlamıştır bence.