Paylaş
Bu, farklı türlerin yeteneklerini aynı zemin üzerinde tartışmanın bir sonucu.
Ki bu mantıktan yola çıkarsak insanın diğer canlılardan daha kötü konumda olduğunu bile söyleyebiliriz.
Sonuçta bazı hayvanlar bizden daha hızlı koşuyor, bazıları daha güçlü, bazıları uçabiliyor, bazıları derin sularda yüzebiliyor.
En üstün olmak, yeteneklerle değerlendirildiğinde oldukça havada kalan bir kavram.
Kime göre, neye göre soruları devreye giriyor.
Hayvanlar ve insanların ortak paydada ilişkilendirilebileceği şey ise acı çekmenin ortaklığı.
Onlar da acı çekiyor, canları yanında bağırıyor, çığlık atıyor, ağlıyor. Diyeceğim şu... Kurban Bayramı yaklaşırken, gerek kurbanlıkların kesim sürecinde ama daha öncesinde kamyonlarla şehirlere nakilleri sırasında bu bahsettiğim acı çekme ortaklığını göz önüne alalım.
Korkunç koşullarda, üst üste, istiflenmiş halde bindirildikleri araçlarda saatlerce işkence gören hayvanların sevabı kime giderse gitsin ama günahı hepimize.
Ben yolda uygunsuz şartlarda hayvan nakliden araçların plakalarını ilk gördüğüm polis aracına bildiriyorum.
Siz de öyle yapın lütfen.
Yapabiliyorsanız fotoğrafını ve plakasını da www.haciko.org sitesine gönderin.
Gerekli cezai işlemleri başlatalım.
THY’de pijama yok ama!
Avustralya’ya gitmek için önce THY ile Singapur’a uçtuk, sonra Avustralya’nın en büyüğü olan Quantas ile Melbourne’e aktarma yaptık.
Dönüşte de duraklar aynıydı.
İki havayolunu arka arkaya kullanmış oldum böylece.
THY ekonomide de business class konusuna da aşmış.
Business’ta yatak haline gelen koltukları ve servisiyle fark yaratıyor.
İki havayolu arasında dikkatimi en çok çeken hostes farklılıkları oldu.
THY’nin kadın ağırlıklı kadrosuna karşı Quantas’ta erkekler daha fazla.
Uçmak biraz da güven ve emin ellerde olma hissi gerektirdiğinden midir bilemem ama erkek uçuş görevlilerinin sayısının fazla olması bana kendimi daha iyi hissettirdi.
THY’de de erkek uçuş görevlilerinin sayısı artıyor gerçi.
Uçakta sadece kadın değil, eşit sayılarda kadın ve erkek görevlilerin olması sadece yabancı havayolu şirketlerinin değil benim de tercihim.
THY de bu noktada doğru yolda.
Ama en doğru yolda olduğu şey ne biliyor musunuz; güler yüz. Türk misafirperverliğine yakışan, profesyonellik sınırları içinde, aşırıya kaçmayan samimiyet.
Singapur-İstanbul seferinde bize eşlik eden Docco şefi Çağrı Burak Sağlam’ı başka havayolu şirketi görse transfer etmek için kolları sıvar.
Ne güzel ki THY onun gibi müthiş profesyonellerle dolu.
Hayvanat bahçelerinde insan da sergilensin
Hayvanat bahçelerine gitmemem, para verip bu acımasız ve tek tarafın çıkarına iyi gelen döngüye alet olmak istemediğimden. Bizdeki hayvanat bahçelerinin içler acısı durumu bunun en canlı örneği zaten; küçücük kafeslerde cehennem azabı yaşayan hayvanlar!
Melbourne hayvanat bahçesine, ülke zengindir, örnek hayvanat bahçesi budur diye yazmak umuduyla gittim. Olmadı.
Zavallı kaplan ve aslanların, ayıların, bizdeki hayvanat bahçelerine göre salon salomanje gibi olsa da hayvanların cüssesine ve doğalarına oranla küçük alanlarda yaşatılmalarının sonucu acıydı.
Kaplan kodeste bir ileri bir geri giden mahkumlar gibiydi.
Koşmak, özgürce kaslarını kullanmak istediğini hissettim, ellerim uyuştu, bacaklarım çekmeye başladı. Aslanlar uyumaya çalışıyordu, kafesin önüne kümelenen çocukların “Aslan kalksana” bağırışları arasında. Öyle tizdi ki sesleri, sireni andırıyordu. Beynimi deldi, aslanın kulaklarından taa içerilere ulaştığına eminim. Kaçacak yeri yoktu ne yazık ki.
Melbourne dışında vahşi hayvanların doğal ortamlarında, geniş alanlarda yaşadığı, insanların ise korumalı arabalarla onlara belli mesafede yaklaşabildiği, daha çok safariyi andıran bir yaşam alanı var.
Amerika’da da aynısını görmüş, gezmiş, olması gerekenin bu olduğuna karar vermiştim.
Bunun haricinde, kafeslere hayvan tıkan hayvanat bahçelerinin, dünyanın en modern şehrinde de olsa hayvanları sergilemelerine karşı olduğuma bir kez daha emin oldum.
Hayvanat bahçeleri kalkmayacaksa bir önerim var: Girişte ilk kafeste, bir anne, baba ve çocuktan oluşan ‘bir insan ailesi’ ziyarete açılsın.
Yemekleri, suları verilsin ama o odadan dışarı çıkmalarına, başkalarıyla sosyalleşmelerine de izin verilmesin.
Ziyaretçilerin meraklı bakışları altında ölene dek o kafeste bakılsınlar.
Uyumak istediklerinde kendilerine “kalk” diye bağıran çocuklara ne cevap verirler acaba...
Paylaş