29 Ekim haftasının en çok izlenen beş filminden dördü yerli olursa göğsümüz kabarır tabii.
Önce karakediyi aradan çıkaralım.
Dört Türk filminin önündeki yabancı, popüler bir korku serisi olmasının ekmeğini yiyiyor.
Serinin en kötülerinden de olsa adıyla bile sinemalara izleyici çeken "Testere 5" listenin zirvesinde.
İkinci sırada Can Dündar’ın tartışılan filmi ’Mustafa’ var.
Fenerbahçeliler ve romantik komedi sevenler Murat Şeker’in ’Aşk Tutulması’nı üçüncü sıraya oturttu.
Nuri Bilge Ceylan’ın Cannes’da aldığı önemli ödülden sonra Antalya’dan eli boş dönen ’Üç Maymun’u dördüncü, Tolga Örnek’in ilk Türk otomobilinin üretim hikayesini anlatığı Devrim Arabaları ise beşinci sırada.
Devrim Arabaları’ına konu olan ilk yerli otomobil Devrim benzini bittiği için yolda kalmıştı belki ama 2008 yılında Türk sineması iyi gidiyor.
Üstelik benzini de bitecek gibi değil.
İnsan sevdiğini nerede tutar?
Biricik Suden, son günlerde duyduğum en anlamlı cümleyi kurarak, "Ben Mazhar’ı elimde değil, gönlümde tutuyorum" demiş.
Gönlünde tutan elinde de tutar zaten.
Ama sadece elinde tutan için aynı şeyi söylemek zor.
Bir tutarsın, iki tutarsın, karşındakinin gönlü ve gözü sende değilse ağzınla kuş tutsan giden gider.
Sen de elde tutmak için yaptıklarından, verdiğin ödünlerden dolayı kendini, kendinden nefret eder halde bulursun.
Hem de ne nefret.
Ferzan Özpetek’in "Mükemmel Bir Gün" adlı filmini izlerken elde tutamamanın getirdiği nefretin sonuçlarının nereye kadar gelebileceğinin en uç örneğini gördüm ve korktum gerçekten.
Yürümeyen ilişkilerin anlatıldığı "Mükemmel Bir Gün" çok sıkı, çok başarılı bir film.
Ama öyle herkesin kaldırabileceği türden değil.
Hikayesiyle insanda ciddi tahribat yaratıyor.
Hele o final.
Film bitip, ışıklar yandığında kolktuktan kalkmak hiç de kolay olmuyor.
Çağan Irmak soruyor
Çağan Irmak’ın bu cuma vizyona girecek "Issız Adam" filminde şöyle bir cümle var: "Yağmurlu bir günde elimde çayla pencere kenarına oturup üç-beş sayfa kitap okuyamadığımı fark ettim."
Filmlerden kendimize pay çıkartırsak sinemayı daha çok severiz gibi geliyor bana.
Çay, kitap, pencere kenarı üçlemesini bir deneyin isterseniz...
Bu düet çocuklar için
Geçtiğimiz yazın en görkemli konserlerinden biri bu cumartesi Lütfi Kırdar Kongre Salonu’nda tekrarlanacak.
Bodrum’daki konserde kendi repertuvarlarının yanısıra, "Aldırma Gönül", "Leylim Ley", "Yarim Yarim" gibi unutulmazları birlikte seslendiren Edip Akbayram ve Ferhat Göçer bu kez çocuk yuvalarında yaşayan kimsesiz çocuklar için sahneye çıkıyorlar.
Bu ve bunun gibi pek çok projenin mimarı, Minik Kalplerle Elele Derneği’nin (MİKADER) kurucusu, sevgili Nesrin Ercan.
Onu kelimelerle anlatmaya gerek yok, yaptıkları her şeyi özetliyor zaten.
Bugüne dek Adapazarı, Sivas, Mardin ve Şanlıurfa illerinde bulunan 11 yuvada binlerce miniğin yüzünü güldürmek az şey değil.
Onların mutluluklarının küçük bir örneğine cumartesi günkü konsere gelenler de şahit olacaklar.
Trabzon ve Şanlıurfa’daki yuvalardan İstanbul’a gelecek çocuklar, bir şarkıyı sahnede Edip Akbayram ve Ferhat Göçer’le birlikte seslendirecek.
Edip Akbayram ve Ferhat Göçer’in ücret almadan sahne alacağı konsere Lütfi Kırdar-Başaran Ulusoy, BKM, Bilim İlaç, Güral Porselen, Kütahya Porselen, Şişli Belediyesi, Behzat Gerçeker ve İstanbul Büyükşehir belediyesi de karşılıksız destek veriyor.
Bu konserde gerçekten de alkışlanacak çok şey olacak.