Paylaş
Film, geçmişini aydınlatmak ve intikam almak için doğduğu şehre dönen bir terzinin trajikomik, zaman zaman absürt hikayesini anlatıyor.
Hakan’ın bu filme özellikle gelmesinin nedeni marka yüzü olduğu Singer’miş.
Nedenini filmi izleyince anladım.
Düşlerin Terzisi’nin pek çok sahnesinde, çocukluk yıllarımızdan annelerimizin vazgeçilmezi olarak hatırladığımız Singer marka dikiş makinesini görüyoruz.
Anılar canlanıyor tabii.
Kate Winslet filmde başarılı, yaratıcı bir terziyi canlandırıyor.
Hakan da ben de çok beğendik filmi.
Absürtlüğünü, ilginç senaryosunu sevdik.
Lanetli ve katil olduğu düşünülen Tilly’nin (Kate Winslet) dar ve kötülükle beslenen kasabasına geri dönüşüyle gelişen olaylar “sıra dışı” ve “acayip”!
Filmin tek sorunu Kate Winslet ve Liam Hemsworth arasındaki tutmayan kimya gibi duruyor.
Diktiği iddialı kıyafetlerle kasabalı kadınları etkisi altına alan Tilly’nin aklı yerinde olmayan annesini canlandıran Judy Davis’e ise tek kelimeyle bayıldım.
Bu rolüyle Yardımcı Kadın Oyuncu Oscar’ına aday olabilir.
Cem Yılmaz’ı saralım
Cem Yılmaz’ın son filmi Ali Baba ve 7 Cüceler için söylenecek o kadar çok şey var ki.
Film zeka dolu, senaryonun satır araları bile düşünülmüş, ikinci izleyişte bile sürpriz yapabiliyor.
Mizah dorukta, kahkahalarla güldüren pek çok sahne var.
Göndermeler efsane; Cem’in kendi filmlerinden “kızlı erkekli”ye, “one minute”e kadar neler yok ki.
Geçmişe saygı dolu; Barış Manço’dan Cemal Süreya’ya, İzzet Altınmeşe’ye...
Müzikler efsane, İndim Havuz Başına sahnesi bir yana Cem Yılmaz-Zafer Algöz düeti de akıldan çıkacak gibi değil.
İyi oyunculuk konusunda erkek oyuncular birbirleriyle yarışmışlar. Hepsine gitsin alkışlar.
Benim GORA’dan sonra en çok güldüğüm, Hokkabaz’dan sonra da en beğendiğim Cem Yılmaz filmi bu.
Herkes kıskanmadan, nesine çamur atarım diye boşuna kafa yormadan izlemeli Ali Baba ve 7 Cüceler’i, çünkü baştan sona keyif almak garanti.
Aklı, zekası, vicdanı olan Türk sineması adına Cem Yılmaz’ı pamuklara sarar, el üstünde tutar, gurur duyar.
Yeşilçam’dan 100 Portre
Atilla Dorsay’dan belli aralıklarla mail’ler alırım.
Benim bile unuttuğum anlardan fotoğraflar yollar bana.
O zamanları ölümsüzleştirmiştir benim için.
Sadece benim için mi?
Tabii ki hayır, yakın çevresi diyeceğim sinema dünyasından ünlü simalarla doludur kamerasının içi.
Atilla Dorsay için sinema kadar çektiği fotoğraflar da önemli ve değerli.
Ama usta sinema yazarı sanırım en değerli fotoğraflarını son kitabına saklamış.
“Yeşilçam’dan 100 Porte” adlı kitabı paha biçilmez karelerle dolu.
Çoğunda gerçeklik, samimiyet ve yaşanmışlık var.
Bu kitabın bir başka özelliği de Dorsay’ın yazarlığının 50. yılına gireceği 2016 yılı öncesinde çıkması ve 50. kitabı olması.
50’leri kutlarken daha nice yıllara ve yeni kitaplara diyorum.
Paylaş