Aynı şeyle uzun süre haşır neşir olan insan bir süre sonra ona karşı ne etki ne de tepki verebilir hale geliyor.
Bir yönetmen kare kare ezberlediği filmine boş boş bakıyor mesela.
Aynı şekilde bir müzisyen de bir süre sonra kendi parçaları hakkında yorum yapamaz, doğruyu, yanlışı hissedemez oluyor.
Eserlerin halkın beğenisine sunulmadan önceki sürecin doğum sancısına benzetilmesi bundan.
Bu süreç keyifli ve verimli hale getirilebilir oysa.
Hollywood’da bir filmin farklı finallerinden en etkilisinin hangisi olduğunu belirlemek isteyen yönetmenler bu sorunu ön izleme gruplarıyla çözüyorlar.
Ben Türkiye’de buna benzer bir yönteme sinema değil ama müzik sektöründe rastladım.
Ferhat Göçer, yeni çıkacak Çok Sevdim İkimizi adlı albümündeki tüm parçaları önce sektör çalışanlarından oluşan karma bir gruba, sonra da fan club üyelerine dinletti.
Şimdi albümün çıkış parçasının seçiminde bu ön dinleme gruplarının görüşlerinin de etkisi olacak.
Nedense Türkiye’de bazı konularda müzik sektörü sinemanın bir adım önünde gidiyor.
Deneme gruplarının sezileri doğrultusunda finali değiştirilen ve büyük başarı sağlayan Mary Poppins, Öldüren Cazibe (Fatal Attraction), Titanik (11 Oscar’la rekor kırmıştı) gibi filmleri hatırlatarak, darısı sinemamızın başına diyorum.
Yumurta aramızı açmasın
Yumurta ne filmmiş ama.
Herkesi birbirine düşürdü.
Sinan Çetin ve Hıncal Uluç filmi beğenmediklerini açıkça belirtince Yumurtacılar karşı atağa geçtiler.
Bir kavgadır sürüp gidiyor.
En son Hıncal Uluç filmle birlikte, onu beğenen sinema eleştirmenlerini de eleştirdi.
Atilla Dorsay da Sinema Yazarları Derneği’nin (SİYAD) kurucusu olarak bizleri savundu.
Ama savunurken öyle bir genelleme yaptı ki ben kendimi buradan hemen sıyırmak istiyorum.
Atilla Bey "Bizim sinema yazarları Hıncal Uluç’u günahları kadar sevmezler" diyor.
Hıncal Uluç, sinema yazarlarını eleştirirken nasıl herkesi kast etmemişse, SİYAD da blok olarak Hıncal Bey’den nefret etmiyor.
Bu genellemeyi çürütmek için iki garanti isim verebilirim size.
Biri ben, diğeri ise Hıncal Uluç’a aralarda ne kadar sitem etse de onunla olan dostluğunun asla bozulmayacağını düşündüğüm sevgili duayenimiz Atilla Dorsay.
Atilla Abi, yanılıyor muyum acaba?
Cem Yılmaz şaşılarla dalga mı geçiyor?
Cem Yılmaz’ın son Türk Telekom reklamı bence çok başarılı.
Ama Cem’i şaşılarla dalga geçtiği için eleştiriyorlar.
Yazılanları okuyunca, şaşı olsam, çok güldüğüm bu reklam yüreğimi acıtır mıydı acaba diye düşündüm?
Yok, kesinlikle alınmazdım buradaki komediden.
Hatta kendimle barışmamı bile sağlayabilirdi bu reklam.
Çünkü Cem, görüntülü konuşmanın yakında mümkün olacağını müjdelerken şaşılığı aşağılamıyor aksine sevimli bir şekilde sunuyor.
Şaşı haliyle çok sempatik olan Cem, şaşıları bırakın üzmeyi, sevindirmiştir bile.