BAŞBAKAN Tayyip Erdoğan önceki gün yeni Anayasa taslağı hakkında bilgi vermek üzere basının karşısına çıktı ama hem "Anayasa konusunun türban sorununa indirgenmesinden" yakındı hem de "üniversitelerde türbanı serbest bırakma" dışında hiçbir konuya değinmedi.
Böylece biz de anladık ki mesele ne "Avrupa Birliği’ne uyum", ne de "özgürlükleri genişletme" imiş. Birinci mesele "üniversitelerde türban yasağını kaldırmak"mış.
Tabii bu arada AKP’nin kızıp da kuşa çevirmek istediği ne kadar kurum varsa, Bilim Kurulu -tesadüf bu ya- onları tam da AKP’nin hoşuna gidecek hale getirmiş. Anayasa Mahkemesi’ne, Hákimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’na, Yüksek Öğretim Kurulu’na ilişkin -yeri gelince değineceğimiz- önerileri okursanız ne demek istediğimiz daha iyi anlaşılır.
Konumuz tanınmış İlahiyat Fakültesi Profesörü Beyza Bilgin’in, arkadaşımız Şehriban Oğhan’a söyledikleri...
Bilgin, Turgut Özal’ın zoruyla 1988 yılında üniversitelerde türbanın serbest bırakılması üzerine yaşadıklarını anlatmış:
"Bu sefer bir tek kız kalmadı başı açık. Okumak için saçlarını açıp örgü yapan, toka takan kızlara, erkekler koridorlarda ’Manken oldunuz, niye örtünmüyorsunuz?’ diye laf atmaya başladılar" demiş.
Prof. Dr. Şerif Mardin’in uyarıları ile eski Anayasa Mahkemesi Başkanı Mustafa Bumin’in söyledikleri de bundan farklı mıydı?
Demek ki tarikat uşağı birtakım aydınların ve idraksiz ukalaların iddiasının aksine, "mahalle baskısı" pekálá geçerli bir endişedir.
Ama son seçimde AKP’nin bir öncekiden daha çok oy alarak iktidara gelmesine ve Anayasa değiştirecek güce sahip görünmesine bakarak "türban yasağını kaldırtacağız" diyen ve her gün biraz daha saldırganlaşanlara söyleyelim:
Anayasa’yıdeğiştirseler bile, istedikleri sonucu alamayacaklar.
Çünkü "milli irade"yi biliyorlar, "meşru iktidar" kavramından haberdarlar. "Yasa yapma"nın kurallarına aşinalar ama hem "demokrasi"nin "oy"dan ibaret olmadığını hem de Anayasa’nın değiştirilemeyen ikinci maddesindeki "Türkiye Cumhuriyeti (...) bir hukuk devletidir" ibaresini unutuyorlar. O ibarenin hepimizi -TBMM’yi, hükümeti, idareyi, yargıyı, herkesi- "hukukun üstünlüğü" karşısında şapka çıkarmaya mecbur ettiğini bilmezden geliyorlar.
Kendi irademizle biz, hem yürürlükteki Anayasa’da hem de tartışılan taslakta, "Usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası andlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda, milletlerarası andlaşma hükümleri esas alınır" görüşünü hukukumuza sokmuş değil miyiz?
Siz hangi yasayı çıkartırsanız çıkartın, Anayasa’yahangi maddeyi koyarsanız koyun... Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin yerleşik kararları laik sistemi koruduğu sürece, amacınıza zor ulaşırsınız. Çünkü "üstünlüğünü" kabul ettiğiniz hukuk, o hukuktur.