Sürahi çatlayınca

DOĞRU sözü, Anavatan Partisi Genel Başkanı Erkan Mumcu, ‘Gelinen süreç terörün bizi sürüklemek istediği yerdir. Bu süreçten süratle çıkmak lazım’ diyerek söylemiş.

Gerçekten Başbakan Erdoğan, ‘Türkiyenin bir Kürt sorunu olduğunu’ söyleyince ve ‘geçmişin hatalarından’ söz edince her şey bir anda değişti.

Nitekim son günlerde bir ‘Sayın Öcalan’dır gidiyor. Sanki önemli bir kısmı kadın, çoluk çocuk, ihtiyar yani ‘sivil’ 35 bin insanın kanından sorumlu birinden, başka deyişle ‘bir terör örgütünün başından’ değil de savaşta esir düşmüş bir komutandan söz ediyorlar.

Bir mahkûmdan, başkalarının ‘sayın’ diye söz etmesini suç saymak bizim anlayışımıza uymaz. Ama gerçek şu ki sırf bu nedenle, DEHAP (Demokratik Halk Partisi) Diyadin İlçe Bakanı Mehmet Nuri Sarı, Devlet Güvenlik Mahkemesi tarafından 2 yıl 1 ay ağır hapse mahkûm edildi. Erzurum DEHAP İl Başkanı Bedri Fırat aynı nedenle 10 ay hapis ve 400 YTL para cezasına mahkûm oldu.

DEHAP İl Başkanları yakın günlerde yayınladıkları bir bildiride o deyimi aynı şekilde kullandıkları için Ankara Cumhuriyet Savcılığı, Ceza Yasası’nın ‘suçu ve suçluyu övme’ fiilini cezalandıran 215’inci maddesine göre soruşturma açtı.

Ne var ki ‘Sayın’ deyimi artık tek tük değil, sık sık kullanılıyor. Bizce bu özellikle -yani talimatla- yapılıyor. Böylece ‘biz yasağı deleriz, siz de bir şey yapamazsınız’ (yasağın yerinde olduğunu savunmuyoruz) deniyor.

Gördünüz mü Başbakan’ın gereksiz yere ‘Kürt sorunu’ demesi neye patlıyor?

Keşke orada kalsa...

Oradan buradan ‘Sayın (!) Öcalan muhatap alınsın’ istekleri, ‘Sayın (!) Öcalan’ın tecridine son verilsin’ posterleri boy göstermeye başladı.

Öcalan’ın dağdaki uzantısı Murat Karayılan, bir TV kanalının programına telefonla katılarak PKK’nın koşulsuz olarak ateş kesmesini veya silah bırakmasını isteyenlere, ‘Bu şartsız, koşulsuz olmaz’ diye yanıt vermiş. ‘Öcalan muhatap olsun mu diye Güneydoğu’da referandum yapılsın’ demiş. ‘Kürt sorununa evet, Apo’ya, PKK’ya hayırla sorunun çözülemeyeceğini’ vurgulamış.

Siz sürahiyi çatlatırsanız artık onun su tutmasını bekleyemezsiniz. Nitekim şimdi karşımıza Şeyh Sait’in torunu olmakla müftehir Abdülmelik Fırat’ın Başbakan Erdoğan’a yazdığı açık mektup çıktı. Muhterem (!) başında bulunduğu partinin, Türkiye’de konfederasyon isteyen özlemlerini sıraladı.

Ama sanmayınız ki bu orada kaldı ve kalır... Ne yaparsınız ki cin şişeden çıktı. Bakalım Başbakan, cini tekrar şişeye koyabilecek mi?

Not: Başbakanlık Basın Sözcüsü Akif Beki telefon etti. Önceki günkü yazımızda bulunan ve Sayın Erdoğan’ın ‘Alman Başbakanı’ndan Mercedes araba aldığını bildiren ifadenin gerçeğe uymadığını, çünkü Başbakan’ın ne böyle bir isteği olduğunu ne de o şekilde araba alındığını’ söyledi. Ayrıca Başbakan’ın, ‘18 Ocak 2005 tarihinde ilgililere, Başbakan olarak kendisine verilen tüm hediyelerin devlet envanterine (demirbaşa) kaydedilmesi talimatı verdiğini, esasen Başbakanlık’ta, önceki başbakanlardan kalma böyle bir envanter kaydına rastlanmadığını’ belirtti. Ayrıca ‘Başbakan devlet yönetiminde saydamlığa inandığını özellikle vurguluyor’ dedi. Aktarıyoruz.
Yazarın Tüm Yazıları