Nitekim kaç gündür burada yani İskoçya’nın başkenti Edinburgh’ta toplanan gazeteciler, dünyada neler olup bittiğine şöyle bir göz ucuyla bakıyorlar ama asıl medya dünyasının sorunlarını tartışıyorlar.
Uluslararası Basın Enstitüsü’nün (International Press Institute) (IPI) 55’inci Genel Kurulu’nun açılış töreninde Direktör Johann Fritz’in verdiği bilgiler bayağı ürkütücü idi:
Son beş yılda tüm dünyada öldürülen gazetecilerin sayısı 372’yi bulmuş. Aynı sürede hapse atılanların sayısı ise 723 imiş.
Enstitü Başkanı Wilfred Kiboro da sadece 2005 yılı içinde 24 ülkedeki 125 gazetecinin hapse atıldığını söyledi. Hapistekilerin 17’si Etiyopya’da imiş.
Öldürülen gazetecilerle ilgili rakamlara IPI Kongresi devam ederken iki isim daha eklendi:
Bağdat’taki CBS "kameraman"ı Paul Douglas ile "sesçi"si James Brolan yoldan geçerken patlayan bomba nedeniyle ölmüşlerdi.
Bunların asgari rakamlar olduğunu unutmayalım. Asgari diyoruz çünkü verilen bilgiler sadece kamuoyuna şu veya bu şekilde yansımış yahut o ülkedeki meslek örgütleri tarafından kayda alınmış olayları yansıtıyor.
Gerek JohannFritz’in gerek IPI Başkanı Kenya’lı Wilfred Kiboro’nun ortaya koyduğu resim gerçekten ürkütücü... Esasen gazeteciliğin giderek daha tehlikeli bir meslek haline geldiğinde herkes görüş birliği içinde...
Önemli olan bu gidişin nasıl tersine çevirebileceğini bulabilmek ve gazetecinin görevini güven içinde yapacağı koşulları oluşturmak.
Bu konularda ortaya atılabilen somut çözüm önerisi şu:
Dünyanın neresinde olursa olsun, görevini yaptığı için başı derde giren gazetecinin durumuyla, tüm uluslararası meslek örgütleri ilgilenmeli, dayanışma içinde olmalı ve ilgili ülkenin hükümeti yahut diğer yetkilileri nezdinde gerekli teşebbüste bulunmalı, gerektiğinde protesto etmeli veya temsilcileri aracılığıyla sesini duyurmalı...
Hemen söyleyelim... Bu dediğimiz şekilde bir karar alınmadı ama konuşmaların bıraktığı izlenim bu idi.
İkinci bir mesele, bu satırları kaleme aldığımız dakikada henüz görüşülmüş değildi.
Konuya artık dünyada aşina olmayan yok... Danimarka’daki Joytland-Posten gazetesinin 30 Eylül 2005 tarihinde yayınladığı Hazreti Muhammed konulu karikatürlerin yarattığı sorundan söz ediyoruz.
Hala tartışılan ve IPI’ın da hala net bir yanıt veremediği soru şu: "Böyle hakaret içerikli karikatür yayınlamak ifade özgürlüğünün gereği midir, yoksa bir yaptırım gerektirir mi?"
IPI’nın Avrupa’lı (daha doğrusu Hıristiyan) ülkelerden gelen üyeleri konuyu "ifade özgürlüğü var, kimse karışamaz" diye görüyorlar. Ama "Hazreti Muhammed’e sövmek için var saydığınız ifade özgürlüğü, Musevileri hedef alan yayınlarda neden aklınıza gelmiyor?" sorusuna yanıt bulamıyorlar.
Konunun tabii başka yönleri de var... Örneğin bu tür yayınlar "sorumlugazetecilik" anlayışıyla bağdaşabilir mi?