OY verme gününe çok az kala, 6 yıl evvelki iftiralar Yılmaz Büyükerşen’in karşısına tekrar çıkarıldı.
O da "Hepsini o zaman yargıya götürdüm. Hiçbirinin aslı olmadığı yargı kararına bağlandı. Şimdi ilaveler yapıp aynı şeyleri söylüyorlar" diyerek "müfteri" dediği kişileri savcılığa şikáyet etti.
Büyükerşen kendini kanıtlamış biri.
Ülke çapında takdir gören bir eski rektör ve çok başarılı bir Belediye Başkanı. O, "Benim iki kızım var. Üçüncüsünü bunlar icat etti" diyerek mevcut olmayan kızına menfaat sağladığı yolundaki iddiaların yalan olduğunu kamuoyuna duyurma gücüne sahip. Nitekim kendisini destekleyen 1000 kadar Eskişehirli ile adliyeye gidişi, haber oldu. Kamuoyu duydu.
Peki Büyükerşen kadar şanslı olmayanlar, seçimin son günlerinde iftiraya hedef olan ama seçim gününe kadar sesini duyuramayanlar ne yapacak?
Özellikle Anadolu’da, sırf seçim kampanyasında karşı tarafı karalamak amacıyla yayınlanan, seçim bitince de kapatılan gazeteler var. İftirayı atıp ortadan kaybolanlar... Onlara karşı ne yapacaksınız?
"Oy verecek insanların gerçekleri öğrenebilmesi için, son dakikaya kadar tüm kanallar açık olmalı" mı diyeceksiniz?
Çünkü gerçekten seçmenin gerçeği öğrenmesi önüne engel koyarsanız, demokrasinin temel değerleriyle ters düşersiniz.
Yoksa, "Gerçekleri öğrenme herkesin hakkıdır ama, seçim kampanyasının bitmesine şu kadar gün kala bir iddia ortaya atarsan, bunun yalan veya iftira olması halinde ödeyeceğin bedel çok ağır olur" diyen bir yasal düzenleme gerekli mi dersiniz.
Bizim "seçim"le ilgili yasalarımız maalesef bu konuda bir düzenleme içermiyor. Sadece Seçimlerin Temel Hükümleri ile ilgili 298 sayılı yasanın 176’ncı maddesi, "seçim zamanında cevap hakkı"na ilişkin bir hüküm koymuş. Bununla sözde, mağdur kişinin göndereceği "cevabın" süratle yayınlanması amaçlanmış.
Oysa 2004 yılında çıkartılan 5187 sayılı yasa, cevabın yayınlanmasını "daha hızlı" hale getirmeyi amaçlayan hükümler içeriyor. Ama görüyorsunuz, o yayın unutulup üzerinden aylar geçmeden hiçbir cevap yayınlanmıyor.
Demek ki yasalarda belirgin bir eksik var.
Sadece o değil... Geçen seçimde biliyorsunuz "propaganda yasaklarını" deyim yerindeyse by-pass eden teknolojiler kullanıldı.
Şimdi de "oy vermenin gizliliği" ilkesini delmek için, "verdiğin oyun resmini cep telefonuyla çek, gereğini yapalım" diyenlerin baskılarından söz ediliyor.
Demek ki "oy verme hücresine cep telefonunu sokmanın yasaklanması" gerekiyor.
Aslında seçimlerle ilgili yasal düzenlemenin öteki eksiklerinden de söz etmek gerekir. Ama bizim iktidar partileri kampanya sırasında ortaya çıkan seçimle ilgili aksaklıkları ve eksikleri saptayıp seçim bitince hemen yeni bir düzenleme yapmazlar. Dertleri, "Sonraki seçim yaklaşsın. O zamanki duruma göre kazanma şansımızı artıracak düzenlemeler yaparız" demektir.
Örneğin -yıllardır yazarız ama duymazdan gelirler- "seçim yarışını" eşit koşullarda yapmayı mümkün kılan yasaları çıkartmazlar. Seçim mekanizmasının saydamlaşmasını istemezler. En basitini söyleyelim... Oylarımızı, içi görünen plastik sandıklara atmayı bile gerekli görmezler.