Samimi iseniz, buyurun

DÖNDÜK dolaştık, TBMM’nin taa 29 Nisan 1920’de kabul edip yürürlüğe koyduğu 2 sayılı "Hıyaneti Vataniye" yasasının birinci maddesinde tanımladığı "irtica" eylemi ile, bir önceki Ceza Yasası’nın 163’üncü maddesindeki "irtica"yı "İrtica da ne demekmiş?" diye araştırmaya başladık.

Başbakan Tayyip Erdoğan’ın ABD dönüşü, beraberindeki gazetecilere "irtica varsa üzerine gideceklerini ama, irtica diyenlerin neyi kastettiğinin belli olmadığını" söylediğini anlıyoruz.

Bu yaklaşıma eğer başka bir şey demezlerse, en zarif ifadeyle "tecahül-ü arifane" yani "biliyor ama bilmezden geliyor" derler.

Ama biz yine de Başbakan’ın iyi niyetine verelim ve yukarıda sözünü ettiğimiz yasa hükümlerini anımsatalım:

Hıyaneti Vataniye yasası tam bir İhtilal dönemi ürünüydü. O nedenle getirdiği cezalar ağır, çoğu kez de "idam"dı. Gerçi uzun süre yürürlükte kaldı ama uygulanmadı. Sonraki yıllarda çıkartılan 765 sayılı Ceza Yasası’na konan 163’üncü madde onun yerini aldı. Böylece "irticai" eylemleri cezalandırırken o hüküm kullanıldı.

Her iki yasanın da bu konuda getirdiği tanımlama öz olarak aynı idi. Eylemi daha ayrıntılı olarak tanımlayan 163’üncü madde:

"Devletin sosyal ve ekonomik veya siyasi veya hukuki düzenini, kısmen de olsa dini esas ve inançlara uydurmak amacıyla veya siyasi amaçla veya siyasi menfaat temin ve tesis eylemek maksadıyla, dini veya dini hissiyatı veya dince mukaddes tanınan şeyleri alet ederek (...) propaganda yapan veya telkinde bulunan kimse, beş yıldan on yıla kadar hapisle cezalandırılır" diyordu.

Anımsanacağı gibi Turgut Özal, 1991 yılında Terörle Mücadele gerekçesiyle 3713 sayılı yasayı çıkarttırırken, kendisine bir de "özgürlükçülük" süsü vererek Ceza Yasası’nın, hem 163’üncü maddesini hem de "sol aydınlara" şirin görünmek için 141 ve 142’nci maddelerini yürürlükten kaldırttı. Gerçi 141 ve 142 yerine dolambaçlı ifadeyle 7 ve 8’inci maddeleri koydu ama 163’ün kaldırılmasından doğan boşluk hiçbir zaman dolmadı. Pek ilerici geçinen sol aydınlar da buna alkış tuttu.

Oysa doğrusu 163’ü kaldırmak değil, "laik cumhuriyeti koruyacak" fakat "din ve vicdan özgürlüğüyle çelişmeyecek" şekilde değiştirmekti. O da olmadı.

Şimdi elimizde tek dayanak olarak Anayasa’nın, "dinin siyasete alet edilmesini" yasaklayan 24’üncü maddesi var. Ne var ki 163’üncü madde kaldırılalı beri onu ihlal etmenin cezası yok.

Dahası... Geçen yıl yürürlüğe giren yeni Ceza Yasası görüşülürken, şimdi "İrtica da nedir ki?" diye numara yapanlar, irticanın kaynağı olan "Kaçak Kuran Kursu" açanlara "6 aydan 3 yıla kadar hapis" hapis cezası verilmesini emreden hükmü değiştirdiler. Cezayı "üç aydan bir yıla kadar hapis veya adli para cezası"na çevirdiler. "İki yıldan az" hapis cezaları "paraya" çevrilebildiği için, irtica merkezi kuranları böylece "teşvik" etmiş oldular.

Şimdi uzatmayalım. Eğer samimilerse, Anayasa’nın 24’üncü maddesine aykırı hareket edenleri cezalandıracak bir hüküm getirsinler, biz de dediklerine inanalım.
Yazarın Tüm Yazıları