ALMANLAR çok iyi etmişler: Almanya'nın Bielefeld kentinde yerleşen ve ‘‘Biz Kürt kökenliyiz. Türkiye'de HADEP'e üye olduğumuz için görmediğimiz işkence kalmadı. Ana dilimizi konuşmamız bile yasak’’ diyerek 1996 yılında ‘‘siyasi iltica’’ hakkı isteyen Ömer Karabulut ile eşini ve çocuklarını sınırdışı etmeye karar vermişler.
Kararı veren Alman mahkemesi, gerekçesinde ‘‘Türkiye (artık) insan haklarına saygılı ve ayırım yapmayan güvenli bir ülkedir’’ demiş.
Harika... Bir zamanlar ‘‘Ben Süryaniyim... Türkiye'de biz Süryanilere çok eziyet edilir. Dini inançlarımıza saygı gösterilmez. Karşı çıkarsak hapse atılırız’’ yalanını uydurarak İsveç, Norveç, Danimarka ve Hollanda'ya başvuranları hemen baştacı eden salaklar demek artık akıllanıyorlar.
Gerçi geç kaldılar ama neyse... Bu bile kazançtır gelişebilen için.
Eh... Onlar bizden bazı standartları yakalamamızı isterken haklı olacaklar da bizim hakkımız hiç mi olmayacak?
Örneğin... Halen Kopenhag Kriterleri'nin bizzat Kepenhag tarafından uygulanmadığını gösteren örnekler söz konusu:
Bakın şu anda, yani sizin bu satırları okuduğunuz dakikalarda Şükriye Köycü isimli bir Türk kadını, üç buçuk yaşındaki çocuğu ile Kopenhag'daki bazı sivil toplum örgütleri tarafından gizli bir adreste saklanıyor. Çünkü Danimarka Yabancılar Dairesi, Şükriye Köycü'nün halen hırsızlık suçundan hapiste bulunan eşi Tanju Köycü ile aynı adreste yaşamayarak yürürlükteki kuralları çiğnediği gerekçesiyle çocuğuyla birlikte sınırdışı edilmesine karar verdi. Bunun üzerine dostları Şükriye'yi polisten sakladı.
Oysa sınırdışı etme kararını mahkemenin vermesi temel. Kaldı ki bir eş cezaevinde bulunan eşiyle aynı adrese değil diye suçlanabilir mi?
Hani Şükriye'nin insan hakkı?
İşte Kopenhag'daki Kopenhag kriterleri...
Bir başka örnek:
Son altı yıldır Danimarka'da yaşayan, bu nedenle oradaki herkesin sahip olduğu her hakka sahip bulunan Sezai Sezen adında bir Türk, sırf hastalık masraflarını Danimarka üstlenmek istemediği için, ortada bir mahkeme kararı bulunmamasına rağmen birkaç güne kadar sınırdışı edilecek.
Hani Danimarka'daki insan hakları?
Ama daha komiği var:
Bir sex-shop'ta yaptığı münakaşa sonucu Kopenhag'daki 1 No'lu Polis Merkezi'ne götürülen ve orada yediği dayak, gördüğü işkence sonucu ölen Ramazan Arıcan'ın hakkını kimse arayamadı. Çünkü savcı, ailesinin başvurusunu ‘‘Dava talebini ancak ilgilinin kendisi (ölen Ramazan) yapabilir’’ gerekçesiyle reddetti. Elde mahkeme kararı olmadığı için ailesi Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne gidemedi. Ve Ramazan öldüğüyle kaldı.
Avrupa Birliği üyelerinin önüne koyacağımız daha pek çok ‘‘Kopenhag Kriterleri örneği’’ var. Ama yer kalmadı... Hele bir sırası gelsin.