BAZILARININ annesinin rahmine "haklı" olarak düştüğünü ifade eden bir söz var. Onlar ne yapsa "haklı"dır. Aksini düşünmek bile abestir.
Genel olarak Avrupa’nın, özel olarak da Avrupa ülkelerinin ve hatta birey olarak Avrupa’lıların hali budur. Onlar hep haklıdır.
Tipik bir örneği dün ve bugün gazetelerde okudunuz:
Hollanda’da 22 Kasım günü yapılacak milletvekili genel seçiminde aday konumuna yükselen Erdinç Saçan, İşçi Partisi aday listesinden; Ayhan Tonca ile Osman Elmacı da Hıristiyan Demokrat Parti adaylığından çıkarılmışlar.
Bunların yolsuzluğu, uğursuzluğu, kısaca bir suçu olsa anlarsınız. Suçları 2 yıl önce Hollanda Parlamentosu’nun "Türkler Ermenilere soykırım uygulamıştır" anlamındaki kararını benimsediklerini söylememeleri imiş.
Daha doğrusu Hırıstiyan Demokrat Parti’den aday olmak isteyen Elmacı ile Tonca ilk baskılar üzerine biraz esnek davranmışlar. Ama işin içine "Bir de yazıyla beyanda bulunun" talebi girince direnmişler. Direnince de adaylıktan çıkartılmışlar.
Bu tür bir olay Türkiye’de olsaydı ne faşistliğimiz kalırdı, ne geri kalmışlığımız... Avrupa Birliği’nin (AB) müfettişleri (!) gider Avrupa Konseyi’ninki gelirdi. Onu da savınca karşımıza Avrupa Parlamentosu’nun ukalaları dikilirdi. Üstelik bunların en zarifi de ağzını açtığı zaman:
"Türkiye AB’ye üye olmak istiyorsa aklını başına almalı, insanları düşüncelerinden dolayı dışlayan tavırlardan vaz geçmelidir. Aksi halde üye müye olamazsınız" türü bir şantajı laflarının arasına sıkıştırırdı.
Peki şimdi demokrasisi ile övünen, hoşgörü ülkesi geçinen, kendisini uygarlığın mihenk taşı sanan Hollanda’ya ne diyeceğiz?
"Aferin... Siz yapınca yakışıyor. Üstelik demokrasiye, düşünceleri ifade özgürlüğüne, insan haklarına, hoşgörülü toplum modeline çok uygun bir iş yaptınız" diye kutlayacak mıyız?
Bize "Kopenhag Kriterleri"ni dayatan onlar değil miydi? Kopenhag Kriterleri’nin içinde "düşüncelere baskı meşrudur" diye bir madde mi vardı?
Zaten kendilerinin bir tek vatandaşının burnu kanasa dünyayı ayağa kaldıran Avrupalı dostlarımızın öteki eylemlerine bakarsanız, fazla yorulmadan durumu görürsünüz. Örneğin Türkiye üzerinden Avrupa’ya kaçırılan insanlardan yakaladıklarını küreksiz ve motorsuz teknelere bindirip Ege denizinin ortasında bırakan Yunanlılar aynı kültürün insanı değil mi?
Yunanlıların daha birkaç gün önce ölüp gitsinler diye denize attıkları 31 kaçak mülteciden, Türk tekneleri yetişinceye kadar boğulan 6’sının cesetleri dünkü gazetelerde teşhir edilmedi mi?
Vahşet ise (Sırp’ların Bosna’lılara yaptıkları hariç) bundan daha acımasızını bulabilir misiniz?
İfade özgürlüğü deyince bizim 301 ortaya çıkacak ama onların "Soykırımın olmadığını söylemek suçtur" diyen yasasına ses çıkartılmayacak. Bizim yaptığımız "asimilasyon" sayılıp suç olacak, onlarınkine "entegrasyon" denecek, alkışlanacak. Türklere sövmek serbest olacak, Yahudilere yan bakmak suç olacak...
Keşke başbakan olsaydık da "Alın ananızı gidin" diyebilseydik.