Kim ne istiyor?

GALİBA bizden, yani Türkiye Cumhuriyeti’nin milletiyle, ülkesiyle bölünmezliğini savunanlardan çok, kendisini ‘Kürt milliyetçisi’ sayanların yanıt bulması gereken bir durumla karşı karşıyayız:

Biz ne istediğimizi biliyoruz:

Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde herkesin her türlü olanaktan eşit şekilde yararlanabildiği, herkesin kendisini, kendi etnik kökenini, kimliğini rahatça ifade edebildiği, kültürünü koruyabildiği, geliştirebildiği, hangi dili istiyorsa onunla yayın yapabildiği bir Türkiye istiyoruz.

Böyle bir Türkiye isteyenlerin, kim kendisini Kürt diye tanımlıyormuş, kim Laz, kim Çerkez, kim Gürcü, kim Abhaz, kim Türkmen, kim Roman, kim Rum, kim Ermeni, kim Musevi imiş diye bir derdi yoktur.

‘Ne isen o ol... Yeter ki bu ülkenin ve bu ulusun bütünlüğü ile oynamayı aklından geçirme.’

Bizim istediğimiz bu... Nitekim yıllar önce (galiba 1994’te) Uluslararası Basın Enstitüsü’nün Venedik’teki kongresine gelen ve orada ‘Türkiye’de sadece Kürt kökenli gazeteciler öldürülüyor’ diye bildiri dağıtan Yaşar Kaya’ya da ‘yaptığının yanlış olduğunu’ açıklarken söylemiştik.

O da aslında bizimkinden farklı bir şey istemediği yanıtını vermişti.

Şimdi bakıyoruz aynı Yaşar Kaya’nın da son ilan altında imzası var. Bu defa özerklik mi istiyor, bağımsızlık mı belli değil. Ama ters bir şeyler olsun diye çırpındığı aşikár.

Sadece onun değil, bildiri altında imzası olanların çoğunun da durumu aynı... Nitekim kendisi de Kürt kökenli olan yazar Mehmet Metiner, son ‘ilan’ olayı üzerine bize gönderdiği mesajda bu gerçeği şöyle ifade ediyor:

‘Hepimiz bu ülkenin çocuklarıyız ve hepimizi bir arada tutacak demokratik bir yurttaşlık anlayışından yanayım. Demokrasinin ‘özgür ve eşit yurttaşlık’ anlayışı, her türlü dinsel ve etnik mülahazaların üstünde bir öneme ve birleştiriciliğe sahiptir. Bir yanda ‘anayasal yurttaşlık’ ve ‘eşit yurttaşlık’ deyip ‘Türkiyelilik’ anlayışına vurguda bulunacaksınız, öbür yanda ‘asli kurucu unsuruz’ iddiasının arkasına yaslanıp, ‘iki uluslu devlet’ modelini savunacaksınız ve akabinde de Bask, Katalan, İskoç modellerine göndermede bulunarak etnik talepleri kristalize eden bir siyasetin arkasında duracaksınız. Buna tek kelimeyle ‘kafa karışıklığı’ derler! Çelişkinin daniskası derler!’

İki ay önce ‘Demokratik Toplum Hareketi’ adıyla başlattıkları siyasi örgütlenme modelini Ankara’da kamuoyuna sunarken:

‘Türkiye’nin insan zenginliği ile kucaklaşmak ve demokratik toplum hareketini bu zemin üzerinde yükselterek halkı iktidara taşımak’tan söz eden de Leyla Zana ve arkadaşlarıydı, son ilanı imzalayan da...

Son ilan biliyorsunuz Türkiye’de bir ‘Kürt bölgesi’nin varlığını ileri sürüyor. Onunla kalmıyor, Anayasamızın ‘değiştirilmesini önerme’ olanağı dahi bulunmayan temel maddelerini yok sayarak ‘Kürt dilinde resmi eğitim, Kürt kimliğiyle siyasi parti kurma’ hakkı tanınmasını istiyor.

Hadi Bask, İskoç, Kıbrıs modellerini reddettiniz. Peki bunlara ne diyorsunuz?

Leyla Zana, Orhan Doğan, Hatip Dicle ve Selim Sadak’ın kafası karışık değilse, kiminki karışık, söyleyebilir misiniz?
Yazarın Tüm Yazıları