CUMHURBAŞKANI Sayın Ahmet Necdet Sezer’i pazar günü, TBMM’nin yeni Yasama Yılı’nı açış konuşmasını yaparken dinledik. Dün de kamuoyunun karşısında Genelkurmay Başkanı Sayın Yaşar Büyükanıt vardı.
Bu iki önemli ismin de Türkiye’nin bir "irtica" tehlikesiyle karşı karşıya olduğunu vurgulamaları, acaba gördükleri hayali sahi zannetmelerinden mi kaynaklanıyor?
Yoksa bize söylemedikleri bir hesapları var da, onu gerçekleştirmek için zihinlerimizi bulandırmakta, toplumu huzursuz etmekte yarar mı görüyorlar?
Cumhurbaşkanı Sezer topu topu 8 ay sonra görevinden ayrılıp kendi özel dünyasına çekilecek. Demek ki ilerisi için bir hesap yapmasına sebep yok.
Genelkurmay Başkanı sadece dün değil, kamuoyuna sesini duyurabildiği ilk günden beri aynı şeyleri söylüyor. Laik Cumhuriyet’in altının oyulmasına izin verilmemesini isteyip duruyor.
Daha doğrusu söylemeye kendisini mecbur hissediyor. Çünkü iş başındaki hükümet -bizim kanımızca da- yaptıkları ve yapılmasına göz yumdukları ile gerçekten laik sistemin altının oyulmasında aktif rol oynuyor.
Anamuhalefet partisi CHP ise laik sistemi koruma görevini Silahlı Kuvvetler’e ihale etmiş olmanın huzur ve keyfi içinde olup biteni seyrediyor.
O nedenle, bazı komutanlarzaman zaman siyasi denebilecek türden, o nedenle doğru bulmadığımız sözler söylüyorsa, sorumluyu başka yerde aramayın:
Başlıca iki sorumludan biri yukarıda değindiğimiz nedenlerle Başbakan Tayyip Erdoğan, öteki de anamuhalefet lideri Deniz Baykal’dır.
Kaldı ki laik Cumhuriyet’in düşmanı olduğunu saklamayanbir kişiyi Başbakanlık Müsteşarlığı’nagetiren ve onu orada tutan bir zihniyet, laik sistemi koruduğunu söyleyemez. Çünkü herkes bilir ki bürokrasinin en kritik ve etkili makamı Başbakanlık Müsteşarlığı’dır.
"Milli" olması gereken "eğitim"i, türlü tertiplerle "dini"leştirmeye çalışan bir politikacı, çocuklarımızın zihniyetini ve kişiliğini etkileme gücüne sahip olduğu sürece kimse Türkiye’de laik eğitim sistemi uygulandığını savunamaz. Savunursa kendisinden başka kimseyi inandıramaz.
Öteki sayısız örneğe girmiyoruz. Sadece diyoruz ki, bu gerçekler iktidar tarafından da görülüp yanlış gidişten dönülmedikçe, ne bu tartışmanın biteceğine, ne de Türkiye’nin önünün açılacağına inanıyoruz.
Sayın Cumhurbaşkanı ile Sayın Büyükanıt’ın konuşmalarını tek yazıda değerlendirmeye kalkınca elbet belirli ifadeleri ele alma olanağı kalmıyor. Ancak Sayın Sezer’inyaptığı konuşmanın önümüzdeki yıllarda da zaman zaman gönderme yapılacak kadar önemli ve içerikli olduğuna işaret etmek istiyoruz.
Büyükanıt’ın konuşması nedeniyle biraz hayal kırıklığına uğradık. Çünkü konuşmanın "teknik" denebilecek birinci bölümünü tartışma dışı bırakırsak:
Sayın Büyükanıt, "PKK terörüne karşı verilen mücadele" konusunda güçlü ifadeler kullandı ama "laiklik ve irtica" konularını Kara, Hava ve Deniz Kuvvetleri Komutanlarının konuşmalarına atıfta bulunarak geçiştirdi. Oysa bu konuda somut bilgilere dayalı bir bugünkü Türkiye resmi çizebilirdi.
Sayın Büyükanıt’ın bir de, bir vakıf tarafından hazırlanmış bir raporu uzun uzun eleştirmesini yadırgadık. Bu eleştirinin o vakfa yaradığını Sayın Büyükanıt hiç dikkate aldı mı doğrusu merak ettik.