ÇILGINLIK bulaşıcı bir hastalık galiba... Önce yani 11 Eylül 2001 terör eyleminden sonra ABD’de görüldü. Şimdi Avrupa’ya yayıldı. Son olarak Fransa’da, Hollanda’da, İsviçre’de ortaya çıktı.
ABD’de önce Başkanlık Emirnamesi ile, sonra "Patriot Act" dedikleri "Yurttaş Yasası"yla hukukun ırzına geçildi.
"Terörle bağlantılı" sandıkları her kişi ve eylem için Ortaçağ engizisyonunu aratmayan kurallar ve uygulamalar getirdiler.
İngiltere’nin aynı amaçla getirdiği yasaların uygulaması, onların becerisi sayesinde dünya kamuoyunu karıştırmadı. Ama hukukun çiğnenmesi orada da mazur ve makul sayıldı. Kimse de hesap sormadı.
Fransa ve İsviçre’nin tüm tarihleri boyunca savundukları "düşünceleri ifade özgürlüğü"nü hiçe sayıp insanlara, "Ya resmi politikalarımıza uygun düşünürsün yahut cezalandırılırsın" dediğini biliyoruz. Bunu "Biz Ermenilere karşı Türkler soykırım uygulamıştır diye karara bağladık. Aksini söyleyen -söylediği gerçek olsa da- hapisle cezalandırılır" diyerek ortaya koydular.
Demek ki yasal prosedür tamamlanınca ancak en aşağılık faşist ülkelerde görülen uygulamalar bu "demokratik"(!) ve "uygar"(!) ülkelerde de başlayacak.
Ama bu faşist baskıların en yenisi ve belki de en iğrenci,kendisini "hoşgörünün ve liberal değerlerin kalesi" gören Hollanda’da ortaya çıktı:
Gelecek ayın 22’sinde yapılacak Parlamento seçimlerinde Hıristiyan Demokrat Birliği’nden (CDA) aday olan Osman Elmacı ile Ayhan Tonca partilerinin "Ermeni soykırımı olmuştur" şeklindeki görüşünü kabul ettiklerini alenen söylemedikleri için adaylıktan çıkarıldılar.
Yani söylediklerinden değil, söylemediklerinden sorumlu tutuldular.
Aynı şeyi daha önce adaylardan Erdinç Saçan’a yapan Sosyal Demokrat İşçi Partisi’nin(PvdA) şimdi de Nebahat Albayrak’ı baskı altına aldığı bildiriliyor. "Ya Ermeni soykırımı olmuştur dersin yahut adalıktan çıkarsın!"
İnanılmaz bir hukuk ihlali...
Bitmedi... Hamburg Başkonsolosluğu’ndan emekli dostumuz Ülkü Başsoy,Hollanda milletvekillerinden Bayan Tineke Huisinga-Heranga’nın, "Ermeni soykırımı olmamıştır" diyenlere ceza verilmesini isteyen bir yasa önerisini parlamentoya sunduğunu bildiriyor.
Ülkü Başsoy bu hanıma bir mektup göndermiş, "Sizin demokratik değerleriniz, ahenk içinde farklılık iddialarınız nerede?" diye soruyor. "Sizden farklı düşünenlerin ağzını kapatırsanız ifade ve ikna özgürlüğünü nasıl savunacaksınız? Biliniz ki sizinki dahil, siyasi partileriniz Avrupa’nın 1930’dan 1945’e kadar yaşamaya mecbur olduklarını tekrar diriltmekle iftihar edebilirsiniz. (...) Bu uygulamalar ancak Nazi Almanyası’nda, Sovyetler Birliği’nde ve Pol Pot Kamboçyası’nda yaşananlarla mukayese edilebilir" demiş.
Başsoy ve öteki duyarlı Türk aydınları -Türkiye’nin aktif desteğini almadıkça- ne kadar başarılı olabilirler, bize hukuk, insan hakları, ifade özgürlüğü dersi vermeye kalkanlara aynadaki çehrelerini nasıl gösterebilirler bilmiyoruz.
Asıl önemlisi, -kendimizle ilgili yanlışları savunmaksızın söyleyelim- bize Orhan Pamuk, Hırant Dink, Elif Şafak dersi verenlerin yediği naneyi görüyor musunuz?