ÜZERİNDE yaşadığımız dünyanın -bizim kanımızca- en önemli coğrafyasındaki en güzel vatanı cehenneme çevirmek için uğraşanlar, son olarak Diyarbakır’da 7’si çocuk en az 10 kişinin ölümüne sebep oldular.
Bu aşamada sadece, faillerin hunharlığı, alçaklığı, insanlıktan zerre kadar nasip almamışlığı belli.
Onu izleyen soruların pek çoğunun yanıtını bilmiyoruz.
Diyarbakır Valiliği’nin yaptığı resmi açıklamaya bakarsanız, patlama otobüs durağına yakın yerde, önceki akşam saat 21.00 sularında, "el yapımı ve termos içerisine yerleştirilmiş uzaktan kumandalı düzeneğin taşınması sırasında" meydana gelmiş.
Bu kadar bilgi yeterli değil ama özellikle son ikibuçuk yıldır karşılaştığımız terör eylemlerine bakınca bu katliamın da PKK’dan kaynaklandığını ileri sürmek akla yakın geliyor.
Bu tahmin, "uzaktan kumandalı düzenekle" bir patlayıcıyı ateşleme tekniğinin ülkemizde PKK dışında hiçbir terör örgütü tarafından kullanılmamasına dayanıyor.
Ama fail ister PKK, ister kana susamış bir başka alçaklar güruhu olsun fark etmez. Bu Türk ulusunun bir eylemde en çok sayıda evladını kaybettiği olaylardan biri -hafızamız bizi yanıltmıyorsa- hatta birincisidir.
Patlamanın sebebinin Diyarbakır Valiliği’nin açıkladığı gibi "uzaktan kumandalı düzeneğin taşınması sırasında", yani bir bakıma yanlışlıkla meydana gelmesi ile "kasıtla" gerçekleştirilmesi arasında öz itibarıyla hiçbir fark yoktur. Fark sadece ölenlerin isimlerinden ibarettir.
Katliam tertibini yapanlar kendilerine göre "başka" saydıkları insanları hedef almış olabilirler. Bizim için, yani Türk ulusunun -failler dışındaki- tüm bireyleri için acı aynı derecede yürek dağlayıcıdır. Özellikle 7 yavrunun bu olay yüzünden ölmesi, teröre bel bağlayanların acımasız bir katiller sürüsü olduklarının inkár edilmez kanıtıdır.
Diyarbakır katliamının hem PKK’ya dönük "şiddeti bırak" çağrılarının yoğunlaştığı hem de PKK’yı tasfiye etme amacıyla yapılması beklenen Türkiye-ABD-Irak işbirliğine dayalı operasyonun gerçekleşme ihtimalinin yüksek sayıldığı bir zamana rastlaması, kuşkusuz "bunlar arasında bir bağlantı var mı?" sorusunu akla getirmektedir.
Şu anda bilmiyoruz. Belki de vardır.
Bu tür tertipler çoğu kez öylesine karmaşık hesapların ürünüdür ki, gerçeği öğrendiğiniz zaman "Meğer ne kadar safmışım" demek ihtiyacını duyabilirsiniz. Hatta aklınıza hiç gelmeyen bir dış güç bile bu tür olayların tertipçisi olabilir.
Kaldı ki "silaha tapan" veya "terörün sağladığı rant"tan yararlanan birileri de Türkiye’nin yirmi küsur yıldır başını ağrıtan terör eylemlerinin sürmesini isteyebilir.
Şimdi bize düşen, "faili bulma" işini ilgililere bırakmak; tüm dikkatimizi akan kanı bir an önce durdurmaya toplamaktır.
Ama bunu yaparken Cumhuriyetimizin temel değerlerinden zerre kadar ödün vermeden sonuç almak temel koşuldur.