Bunun bedeli ağır olur...

KADER değiştiren sözler vardır. Onlar ne Erzurum’da soru yönelten çiftçiye "Yahu, bu millet yatıp kalkıp size mi çalışacak?" (28 Ekim 2004) demeye benzer, ne Avusturya’nın Ankara Büyükelçisi’yle konuşurken ona, "Fazla içmedin değil mi?" (1 Ekim 2005) demeye benzer.

Kamuoyu, seçmene kızıp, "Dur dinle be! Dur dinle! 9 ay 10 gün be!" (2 Kasım 2003 seçim kampanyası) dendiğini unutur.

YÖK Başkanı ve tanınmış Anayasa Hukuku Profesörü Dr. Erdoğan Teziç de kendisini eleştiren Başbakan’ın "Burası (kafası) basmıyor. Hayatta iki koyun gütmediği ve hayatı yaşamadığı için bunu kavrayamıyor" (24 Eylül 2005) demesine gülüp geçebilir.

Daha sayalım mı?

Mersin’de kendisine soru yönelten bir vatandaşa:

"Artistlik yapma! (...) Hadi ananı al, git burdan" diye hitap etmesi (11 Şubat 2006); Milliyet gazetesinin, Kars AKP İl Kongresi’nde kadınlarla erkeklerin ayrı yerlerde oturtulmasını eleştirmesine kızıp, "Hanım kardeşim nerede isterse oturur. Sana ne ya! Ayıp ya!" (30 Nisan 2006) diye çıkışması da bunca gürültü patırtı arasında kaynayıp gidebilir.

Ama Başbakan Tayyip Erdoğan’ın önceki gün Balıkesir’de "Şehit cenazesi görmek istemiyoruz Sayın Başbakanım" diyen bir vatandaşa verdiği:

"Canım kardeşim. Bakınız askerlik herhalde yan gelip yatma mesleği değildir" şeklindeki yanıt var ya... Altını çizin. Bu sözler Tayyip Erdoğan’ın -ve partisinin- siyasi kaderini değiştirecek kadar önemlidir.

Çünkü bu sözler hiç ama hiç unutulmayacaktır.

Tıpkı Adnan Menderes’in "Ben bu orduyu yedek subaylarla da idare ederim" şeklindeki sözleri; Demokrat Parti Meclis Grubu’ndan güvenoyu almak için onlara; "İsterseniz hilafeti bile getirebilirsiniz" diye hitap etmesi;

Kendisini siyaseten çok güçlü hissettiği sırada:

"(Aday listesine) Odunu koysam mebus olur" demesi gibi...

Başbakan Erdoğan eğer merhum Özal’ın kamuoyundaki itibarının iktidara geldiği Kasım 1983’ten itibaren hızla erimesinin ardında "Benim memurum işini bilir"in; "Anayasayı bir kere ihlal etmekle bir şey olmaz" demesinin, "Onlar küçük Turgut’a söylesinler" cümlesinin, "Ne de olsa Bursalı!" lafının hiç etkisi olmadığını sanıyorsa yanılıyor.

Erdoğan’ın sözü tüm öteki örneklerden daha vahim. Çünkü o bu ulusun en duyarlı olduğu "askerlik" yani "vatan borcunu ödeme görevi" noktasında, tüm anaların, tüm babaların ve tüm silah altındaki evlatlarımızın duygularıyla alay ediyormuş gibi konuşuyor.

Hem de bunu, Türkiye’nin başında yıllardır çözemediği "terör" gibi bir bela varken ve hepimiz o askerlerin başarısını beklerken söylüyor.

Bir gerçeği görelim:

Bu maalesef, bir dil sürçmesi hatta bir üslup meselesi değildir. Ortada Türk ulusunun bütünlük mücadelesini anlamamış bir kişinin Başbakan olmasından kaynaklanan mücadele zaafiyeti meselesi vardır.

O nedenle soruna ya Başbakan’ın yahut da zihniyetinin değişmesiyle çözüm bulunabilir. Ne yazık ki gerçek, bu aşamada ikisinin de çok zor olduğudur.
Yazarın Tüm Yazıları