Bu kafayla da bu kadar...

ESKİLERİN ‘‘Büyük lokma ye, büyük söz söyleme’’ dediklerini bilirsiniz.

Dün bu sütunda, hacca gidenleri her yıl Mina bölgesinde ya ezilme, ya boğulma yahut yangında ölme gibi bir tehlikenin beklediğini bildikleri halde yeterli önlem almayan Suudi yetkililerden söz ederken;

‘‘Hatadan ders almayı bilmediklerine göre ahmak olmalılar’’ anlamında eleştiri yapmıştık ya...

Üzerinden 24 saat bile geçmeden, bizi mahcup eden Konya olayını yaşadık.

Mahcup olduk, çünkü Konya'daki Zümrüt Apartmanı faciası bizim yetkililerin ‘‘ahmaklıkta’’ Suudilerden hiç de geri kalmadığını ortaya çıkardı.

Hoş daha Zümrüt Apartmanı olayını bilmeden, söz konusu yazımızı eleştiren bir okuyucumuz, ‘‘e-mail’’le gönderdiği mesajda, ‘‘Her depremde dümdüz olan evlere bizler sahip olacağız, her yağmurda ve her karda altüst olan ‘çağdaş!' şehirlerde yaşayan bizler olacağız (...) ama ahmaklar onlar olacak öyle mi?’’ diyordu.

Galiba haksız değil...

Asıl diyeceğimize gelmeden, söz konusu okuyucumuzun mesajından bir bölümü daha aktaralım:

‘‘Türkiye'de her sene, ama her sene binlerce insanı trafik kazasında kaybeden ve buna rağmen bir çözüm bulamayan ve her sene yaklaşık aynı miktarda insanını bu kazalarda kaybedenler kimlerdir? Suudiler mi?’’

İtiraf edelim ki Sabri Aras imzalı bu okuyucuya verecek yanıtımız yok.

Gerçekten yaşanmış yanlışlardan, eksiklerden ders almama konusunda Araplardan hiç geride değiliz. Çünkü yetkililerimiz hálá ‘‘gereken her türlü tedbir alınmıştır’’ tekerlemesinin hiçbir şeyi çözmeye yetmediğini idrak edecek düzeye ulaşamadılar. Ulaşsalar, şu deprem tehlikesi konusunda dört yıldır yarım parmak mesafe alırdık.

Aslında meseleyi nasıl çözeceğimizi, yani önlem alma bilincini nasıl geliştireceğimizi galiba pek bilmiyoruz.

Bilsek, örneğin gazetelerimiz ağız birliği etmişçesine, ‘‘Suçlu olan hırsız müteahhittir’’ yargısına takılıp kalmazlardı.

Çok muhtemelen müteahhit çimentodan, demirden çalmıştır. Apartmanı belki de projesini bile yaptırmadan inşa etmiştir. Herhalde ilk sorumlu odur.

Nitekim biz 1983 Ocak ayında Diyarbakır’da çöken ve 93 insanımıza mezar olan Hicret Apartmanı'nın; Haziran 1998'de Ceyhan'da meydana gelen hafif bir depremde 54 kişinin ölümüne yol açan apartmanların; Ağustos 1999 depreminde yıkılan Çınarcık ve Yalova yazlıklarının müteahhitlerini de suçladık ama bir yere varamadık. Çünkü en az müteahhit kadar suçlu olanların, yani o binaların projesiz yapımına göz yuman, denetleme görevini yapmayan, binayı yıkmayan/yıktırmayan yetkililerin yakasına yapışmadık.

Hoş istesek de yapışamazdık. Çünkü kamu yönetimi ile ilgili yasalarımız kamu görevlisini ne tek başına yetkili kılar, ne de yetkiliden hesap sorulmasına olanak verir. O nedenle aradığınız zaman bile, asıl sorumluyu bulup cezalandıramazsınız.

Sorumlunun
cezalandırılmadığı bir ülkede hiçbir şey değişmez.

Kamu yönetiminde yapmamız gereken asıl reform budur.
Yazarın Tüm Yazıları