DİPLOMATLARIN genellikle ağzından çıkanı kulağı duyan kimselerden oluştuğu sanılır, ama sözünün nereye varacağını hesap etmeyenleri ile yontulmamışları sayıca az değildir.
Bazıları da konumunu karıştırır. "Temsilci" olduğunu unutur. Nezdinde bulunduğu ülkeyi adeta yönetmeye kalkar.
Özellikle o ülkeyi yönetenler, kendi ulusal onurlarına sahip çıkma konusunda gereken duyarlığı göstermiyorlarsa, yerini karıştıran diplomatların işi kolaylaşır. İkide bir o ülkeye akıl veren demeçlerle, amirane tavırlarla ve pervasız hareketlerle dikkati çekerler.
Bu kadar soyut lafı elbet son günlerde karşılaştığımız örnekler yüzünden yazdık.
Önce Avrupa Birliği’nin (AB) Türkiye Temsilcisi Bay Hansjörg Kretschmer’le başladık. Onu ABD’nin Ankara Büyükelçisi Bay Ross Wilson izledi. Noktayı da AB’nin "Genişlemeden Sorumlu Komiseri" Bay Olli Rehn koydu.
Bay Kretschmer biliyoruz, Avusturya/Alman kültürü ürünü bir kişidir. Bu kültür, insanların ince olmasını değil doğru olmasını ister. O yüzden en sonda söylenecek lafı en başta söylerler. Kırıcı olurlar.
Bay Kretschmer şimdiye kadar Türkiye hakkında sayısız laf etti. Ama hiçbiri "Türk Silahlı Kuvvetleri’nin sivil denetim altında olmadığı"na ve "Türkiye’nin (bu açıdan) henüz tam demokratikleşmemiş bir ülke" görüntüsü verdiğine ilişkin sözleri kadar gürültü yaratmadı.
Bu sütunda geçenlerde söyledik. Bay Kretschmer’in dedikleri değil, onları ne zaman ve hangi ortamda, hangi üslupla dile getirdiği sorun yarattı.
Böylece ne oldu? Bay Kretschmer bir diplomattan beklenenin tam tersini yaptı. Çünkü onun temel görevi "temsil ettiği dünya ile nezdinde görev yaptığı dünya arasında anlayış ve işbirliğini geliştirme"dir, "bozma" değil.
Yeri gelince ilişkiler bozulabilir ama o yetki diplomatın değil, ona temsil görevini veren irade ne ise, nerede ise, onundur.
Aynı hatayı Bay Kretschmer’in pek sevimsiz selefi Bayan Karen Fogg da yapmadı mı? "Mubassır" edalı konuşmaları ve demeçleri yüzünden AB’ye lanet okumayan insan mı kaldı.
ABD’nin Ankara Büyükelçisi Bay Ross Wilson biliyorsunuz göreve geleli az pot kırmadı. Ama "Türkiye’de irtica tehdidi var mı yok mu?" tartışmalarının ayyuka çıktığı gün tutup bunları -ve genelde siyasi tartışmaları- "kakofonik" diye nitelemesi, yani ahenksiz ve anlamsız laf yığını olduğunu söylemesi, tartışmaya katılanlara karşı açık bir saygısızlık oluşturdu.
Buna "son örnek" demeli mi dememeli mi tereddüt ediyoruz. Ama AB’nin Genişlemeden Sorumlu Komiseri Olli Rehn de son günlerdeki koroya katıldı:
Bay Rehn, -hadi Ceza Yasası’nın şimdi yerden yere vurdukları 301’inci maddesine biz itiraz ederken, "Aferin! Türkler AB kriterlerine uygun bir Ceza Yasası çıkardı" dediklerini unutalım- şimdi o maddenin tamamen kaldırılmasını talep ediyor. Oysa söz konusu maddenin tamamen kaldırılması değil, değiştirilerek AB ifade özgürlüğünü gereksiz yere kısıtlamasına imkán bırakılmaması" lazım.