Paylaş
Bu sağlıklı bir duruma işaret ediyor. Diplomasinin devam etmesi, ülkelerin üst düzey yetkilileri arasındaki görüşmeler diplomasinin işletildiğini, karşılaşılan sorunların görüşmeler yoluyla çözümlenmesine çalışıldığını, ilişkilerde çatışma ve gerginliklerden uzaklaşılmaya gayret edildiğini gösteriyor.
Türkiye’den bakıldığında geçtiğimiz hafta gerçekleşen en önemli temasların başında Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun 2 ay içinde 2. kez Kuzey Irak’a Erbil’e gitmesi, Irak Kürt Bölgesel Yönetimi’ni (IKBY) ziyaret etmesiydi.
Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu 28 Nisan 2019 tarihinde, Irak’a yaptığı resmi ziyaret çerçevesinde, Erbil’e de uğramış; IKBY yetkilileriyle görüşmeler gerçekleştirmişti. 10 Haziran 2019 tarihinde ise Bakan Çavuşoğlu doğrudan Erbil’e gitti ve IKBY Başkanlığına seçilen Neçirvan Barzani’nin yemin törenine katıldı, Irak Kürt ve Türkmen yetkilileriyle görüştü.
Irak, Türkiye için birçok bakımdan önemli bir ülke. Bu konuların başında terörizmle mücadele geliyor. Terör örgütü PKK’nın Irak’ta önemli bir mevcudiyeti var. PKK üst düzey yönetiminde yer alan önemli sayıda terörist de Irak’ta bulunuyor. PKK’nın Irak’taki mevcudiyetinin önemli bir bölümü Kuzey Irak’ta ve Kürt bölgesinde yerleşmiş durumda.
Türkiye PKK terör örgütüyle mücadele edebilmek için Kuzey Irak’ta önemli sayıda asker bulunduruyor ve sıklıkla Kuzey Irak’ta havadan ve karadan askeri operasyon gerçekleştiriyor. Son dönemde Ankara’nın PKK ile mücadeleyi Türkiye sınırları dışında Irak’ta yürütme stratejisini uygulamaya geçirdiğini gösteren işaretler artıyor. Bu durum Ankara’nın hem Bağdat hem de Erbil ile yakın ve iyi ilişkiler kurmasını zorunlu hale getiriyor.
Türkiye için Irak Orta Doğu’ya ulaşım açısından da önem kazanıyor. Özellikle Suriye’deki iç savaş nedeniyle Irak’ın ulaşımda Türkiye için önemi artıyor. Ankara Körfez Ülkelerine karadan Irak üzerinden ulaşabiliyor. Türkiye’nin Irak’la şu anda, Habur’da, bir sınır kapısı var. Türkiye hem ulaşım imkanlarını hem de ticareti artırmak amacıyla Türkiye-Irak sınırında, Habur sınır kapısının hemen batısında Ovaköy’de, yeni bir sınır kapısı açmak istiyor, bu yönde Ankara-Bağdat ve Erbil arasında görüşmeler de devam ediyor.
Irak’ın Türkiye açısından ekonomik öneminin ise oldukça büyük olduğu görülüyor. Türkiye-Irak arasındaki ticaret hacmi 2018 yılında 10 milyar dolar civarında. Türkiye Irak’a 8.35 milyar dolarlık mal satmış, Irak’tan 1.48 milyar dolarlık mal almış. Dış ticaret dengesi büyük ölçüde (6.93 milyar dolar) Türkiye lehine. Ekonomik ilişkiler burada da kalmıyor. 2018 yılında Türkiye’ye gelen Iraklı turist sayısı 1,2 milyona yaklaşmış durumda. Türk müteahhitlik firmaları Irak’ta faaliyet gösteriyor ve halen 2 milyar dolarlık bir iş hacmini yürütüyor.
Türkiye’nin Irak’la ekonomik ilişkilerin en büyük payı Kuzey Irak’a, IKBY’ne ait. Bu çerçevede Ankara’nın Erbil ile sağlıklı bir diyalog sürdürmesi, Bağdat gibi Erbil’le ilişkilerini de düzene sokması önem taşıyor. Ancak geçmişe baktığımızda durumun her zaman böyle olmadığını görüyoruz. IKBY’nin 2017 yılında düzenlediği bağımsızlık referandumu burada özellikle önem kazanıyor.
IKBY’de düzenlenen bağımsızlık referandumunun üzerinden 2 sene kadar geçti. Bu referandumun bir hata olduğunu artık hemen herkes kabul ediyor. Irak Yüksek Mahkemesi referandumun hukuk dışı olduğu yönünde karar verdi ve bu karar IKBY tarafından da kabul edildi. Gelişmeler burada da kalmadı ve merkezi Irak Hükümeti DEAŞ’la savaş döneminde IKBY tarafından ele geçirilen (Kerkük dahil) bütün tartışmalı bölgeleri geri aldı. Tartışmalı bölgelerin Irak merkezi Hükümetinin kontrolüne geçmesinden sonra IKBY hemen hemen Irak Anayasası’nda kendi kontrolüne verilen bölgelere döndürülmüş oldu.
Türkiye açısından önemli olan husus IKBY’nin Irak Anayasası’nda çizilen federal yönetim kurulları çerçevesinde ve Irak toprak bütünlüğü içinde kalmasıdır. IKBY, Irak Anayasası kurallarına uyduğu sürece Türkiye’nin IKBY ile ilişkilerini geliştirmemesi için bir sebep kalmamaktadır. Ankara, Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun Erbil ziyaretinin ve yeni IKBY Başkanının yemin törenine katılmasının da bu çerçeve içine oturduğuna işaret etmektedir.
Diğer yandan Neçirvan Barzani Türkiye ile ilişkilere önem veren ve başından itibaren 2017 referandumuna karşı çıkan bir siyasetçi olarak tanınmaktadır. Ankara’nın Neçirvan Barzani’nin IKBY’nin başına geçmesinden memnun olduğuna şüphe bulunmamaktadır. Bakan Çavuşoğlu’nun son Erbil ziyareti Ankara’nın Neçirvan Barzani’yi yeni görevinde de desteklemeye devam edeceğinin bir işareti olmaktadır.
Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu Erbil’de bulunduğu sırada IKBY Güvenlik Ajansı Müsteşarı Mesrur Barzani ile de görüştü. Neçirvan Barzani yemin töreninden sonra Mesrur Barzani’yi IKBY’de yeni hükümeti kurmakla görevlendirdi. Neçirvan
ve Mesrur Barzani akraba, biri Mesut Barzani’nin yeğeni, diğeri oğlu. İki kuzen işbirliği yapıyorlar, ama aralarında rekabet olduğu da basında bildiriliyor.
IKBY’de yerel Meclis seçimi 2018 yılı Eylül ayında yapıldı. IKBY yerel Meclisi 111 üyeli. Seçimlerde Mesut Barzani’nin partisi KDP’nin oyların % 44,1’ını alarak 45 milletvekili çıkarttığı açıklandı. 2018 Eylül seçiminde KDP’nin rakibi KYB oyların % 20,5’ını alarak Meclise 21 milletvekili soktu. IKBY Meclisinde 8 Irak Kürt Partisi ve bölgede yaşayan azınlıklara ayrılan 11 koltuğu dolduran küçük partiler temsil ediliyor.
KDP ile KYB arasındaki rekabet bugün de devam ediyor. IKBY 46.861 km2 alanı kapsayan üç eyaletten oluşuyor. IKBY’ni oluşturan Dohuk Eyaletinin tamamı ve Erbil Eyaletinin büyük bir bölümü KDP’nin, Erbil Eyaletinin bazı kısımları ve Süleymaniye Eyaleti ise KBY’nin kontrolü altında. Celal Talabani’nin ölümünden sonra KBY’nin başında Kosrat Rasul Ali bulunuyor.
Bugün Irak Cumhurbaşkanlığı makamında bulunan Bahram Salih de esasen KBY kökenli. Ama Bahram Salih 2018 Eylül seçimlerine KBY ile değil yeni kurduğu “Adalet ve Demokrasi için Koalisyon” adındaki parti ile girdi. Bahram Salih Irak Cumhurbaşkanı olarak Neçirvan Barzani’nin yemin törenine de katıldı ve aynı sebepten dolayı Erbil’de bulan Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu ile de görüştü.
Irak Özel Temsilciliği ve eski görevlerim nedeniyle Neçirvan Barzani’yi, Bahram Salih’i ve Kosrat Rasul Ali’yi tanımış, çeşitli zamanlarda kendileriyle görüşmüştüm. IKBY siyasetinde ön plana çıkan bu şahsiyetler Türkiye’nin “iş” yapabileceği, diplomasi ve görüşme sürecini yürütebileceği isimlerdir. Irak ve bu çerçevede Kuzey Irak’la ilişkiler önemlidir ve Türkiye’nin hem Bağdat hem de Erbil ile ilişkileri mevcut şartlar altında daha da önem kazanmaktadır.
Güvenlik ve PKK ile mücadele ile ekonomik çıkarlar dışında, Iraklı Türkmenlerin haklarının korunması da Ankara’nın hem Bağdat hem de Erbil ile sürekli, düzenli ve iyi ilişkiler kurmasını zorunlu hale getirmektedir. Iraklı Türkmenler kendi içlerindeki bölünmüşlük ve Irak’ı işgali döneminde Vaşington’un olumsuz tutumu sebebiyle Irak’ta istedikleri yere gelememişlerdir. Ankara’nın şimdi Iraklı Türkmenlerin haklarını korumalarına yardımda bulunmasının yolu Bağdat ve Erbil’le yakın ilişkilerden geçmektedir. Bakan Çavuşoğlu Erbil’de Irak Türkmen Cephesi Başkanı Erşat Salihli ile de bir araya gelmiştir.
Türkiye’den bakıldığında geçen haftanın diğer önemli ziyareti de Japonya’dan İran’a yapılmıştır. Japonya Başbakanı Şinzo Abe geçen hafta 2 günlük resmi bir
ziyaret için İran’a gitmiş ve İran’ı 40 yıldır ziyaret eden ilk Japon Başbakanı olmuştur.
Şinzo Abe’nin Tahran ziyaretini önemli duruma getiren bölgenin içinden geçmekte olduğu son derece ağır şartlardır. Japonya Başbakanı’nın Tahran’da İran Yönetimini 2015 Nükleer Anlaşmasına uymaya devam etmesi için gayret gösterdiği ve Vaşington ile Tahran arasında bir nevi “arabuluculuk” yapmaya çalıştığı anlaşılmaktadır. Abe’nin, Tahran yönetimini İran’nın Orta Doğu’da daha “olumlu” bir rol oynamaya ikna etmeye gayret gösterdiği izlenmiştir.
Tahran Yönetimi’nin, Japon Başbakanı’nın ziyareti sırasında ABD ile tekrar masaya oturmak için Trump Yönetiminin İran üzerinde uyguladığı baskıyı ve ekonomik yaptırımların kaldırılmasını istediği ortaya çıkmaktadır. İran için Abe’nin ziyareti ekonomik açıdan önem taşımıştır. Japonya İran’dan önemli miktarda petrol almakta, Tahran açısından iki ülke arasındaki petrol ticaretinin devam etmesi önem kazanmaktadır.
Japonya Başbakanı Abe Tahran’da Japonya’nın İran’dan petrol satın almaya devam etmek istediğini açıklamıştır. Bununla birlikte Japonya’nın İran’a petrol alımı konusunda taahhütte bulunmadığı anlaşılmaktadır. Japonya Başbakanının Tahran ziyaretinden kısa bir süre önce Başkan Trump’ın Tokyo’ya yaptığı ziyaret, Japonya üzerinde İran’dan petrol alımını durdurması için ağır bir baskının bulunduğunun işaretidir.
Japon Başbakanının Tahran’da bulunduğu sıralarda Orta Doğu’da gerginliği daha da arttırıcı gelişmeler meydan gelmiştir. İlk olarak Hutsilerin kontrolündeki Yemen’den atılan bir füze Suudi Arabistan’ın güneybatısındaki Abha şehrinin havaalanında önemli hasara sebebiyet vermiş, olayda 26 kişi yaralanmış, havaalanında ciddi zarar meydana gelmiştir.
Yemen’den Hutsi bölgesinden Suudi Arabistan’a füze atılması ilk kez meydana gelmemektedir. Ancak ilk kez sivil bir havaalanı hedef olarak alınmakta, aralarında kadın ve çocukların da bulunduğu sivil halk arasında ciddi sayıda kimse füze saldırısından etkilenmektedir. Bu, Suudi Arabistan’ın Yemen’e doğrudan müdahale ettiği 2015 yılından bu yana Hutsilerin Suudi Arabistan’a yönelik en ses getiren füze saldırısı olmuştur.
Son Hutsi füze saldırısı İran’ın desteklediği Hutsiler ile Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri’nin desteklediği Yemen Hükümet güçleri arasındaki savaşı durdurma gayretlerinin de başarısız kaldığına ve savaşın “alevlendiğine” işaret etmektedir. Yemen’deki İran-Suudi Arabistan çatışması yeni bir döneme girerken
diğer “olumsuz” bir gelişme de Hürmüz Boğazı’nda yaşanmış, iki petrol tankeri daha saldırıya uğramıştır.
Hürmüz Boğazı çevresinde torpille saldırıya uğrayan iki tankerden birinin Japon bayraklı olması ve Arap ülkelerinden aldığı petrolü Japonya’ya götürürken saldırıya uğraması saldırılara olan ilgiyi daha da arttırmıştır. Vaşington’un Japonya’nın İran’dan petrol almayı durdurmasını ve İran yerine petrolü Körfez Arap ülkelerinden almasını istediği bilinmektedir.
Riyad ve Vaşington Körfez’deki tanker saldırılarından İran’ı sorumlu tutmuşlar ve saldırıların İran tarafından düzenlendiği suçlamasında bulunmuşlardır. Tahran ise Körfez’de petrol tankerlerine yapılan saldırıların arkasında kendisinin bulunduğu suçlamalarını reddetmekte, saldırıların ABD’yi İran’a karşı askeri bir müdahalede bulunmaya itmeye çalışan güçlerce (İsrail, Suudi Arabistan ve BAE) düzenlenmiş olabileceği iddiasını gündeme getirmektedir.
Bununla birlikte İran’ın geçmişte kendisinin petrol satmasının engellenmesi halinde Hürmüz Boğazı’nı bütün ülkelerin petrol ticaretine kapatacağı, Körfez’deki petrol ticaretini engelleyeceği tehditleri hala hatırlardadır. Arkasında kim bulunursa bulunsun son tanker saldırılarının bölgede tansiyonun büyümesine ve askeri bir çatışma tehlikesinin daha da artmasına neden olduğu açıktır.
Bu arada üst düzey bir ABD Dışişleri Bakanlığı yetkilisinin Kongre’de yaptığı bir açıklamada Körfez’de meydana gelen tanker saldırılarını ABD’nin Kongre onayı olmadan Suudi Arabistan ve BAE’ye büyük ölçülerde silah satması yönünde aldığı kararı savunmak için kullanması da ilginçtir. Orta çıkan tablo Japonya, Katar ve Umman gibi ülkelerin “arabuluculuk” ve diplomasiyi devreye sokma gayretlerine rağmen bölgedeki gerginliğin ve askeri bir çatışma tehlikesinin büyük ölçüde arttığıdır.
Paylaş