Paylaş
Ermeni lobisi çok uzun bir zamandır ABD Kongresi’nden 1915 olaylarını “soykırım” olarak tanıyan bir karar geçirtmeye çalışıyordu. Geçen hafta 29 Ekim’de, Türkiye’nin Cumhuriyetin 96. kuruluş yıldönümünü kutladığı gün, bunda “başarılı” oldular ve Temsilciler Meclisi’nden “Ermeni Soykırımı Konusunda ABD’nin Tutumunu Teyit” başlıklı karar karar tasarısı 405 oya karşı 11 oyla geçti.
Esasında bu karar bir “yasa” hükmünde değil. ABD Temsilciler Meclisi’nin bir konuda ne düşündüğünü gösteriyor ve bağlayıcılığı yok. Temsilciler Meclisi kararı (House Resolution) olduğu için Temsilciler Meclisi’nde kabul edilen bu kararın Senato’ya gitmesi ve orada da kabul edilirse ABD Başkanının masasına onay için gönderilmesi söz konusu değil. Senato’ya Temsilciler Meclisinde kabul edilen bu kararın tam bir benzerinin daha önce sunulmuş olması durumu değiştirmiyor. Senato’nun bu karar tasarısını görüşüp görüşmeyeceği Senato Çoğunluk Lideri Mitch McConell’e bağlı gözüküyor.
Eğer bu karar tasarısı da Senato Genel Kurulu’na getirilirse geçme ve 1915 olaylarının bu kez de Senato tarafından “soykırım” olarak kabul edilmesi çok yüksek bir ihtimal. Bu durumda da Senato tarafından kabul edilen “kararın” onay için Başkan’ın önüne gitmesi gerekmiyor ve bağlayıcılığı yok. Bu karar da bir konuda sadece ABD Senatosu’nun görüşlerini yansıtacak.
ABD Temsilciler Meclisi’nin 1915 olaylarını “soykırım” olarak tanıyan bir karar kabul etmesi, bağlayıcılığı olmasa da, önemsiz kabul edilebilecek, hafife alınabilecek bir durum değil. Bu kararın Türkiye’nin Vaşington’da milli gününü kutladığı bir günde ve çok büyük bir çoğunlukla kabul edilmesi Kongre’nin Temsilciler Meclisi kanadındaki Türkiye karşıtlığını açıkça ortaya koyuyor. Aynı gün Temsilciler Meclisi’nin Türkiye’ye yaptırımlar öneren bir yasa önerisini de kabul etmesi bu durumun ağırlığını gösteriyor.
Esasen Nancy Pelosi’nin Temsilciler Meclisi Başkanlığına tekrar gelmesinden sonra Ermeni “karar tasarısının” kabul edileceği beklentisinin arttığını da söylemek gerekiyor. Demokrat Parti Kaliforniya milletvekili olan Nancy Pelosi’nin ABD Ermeni lobisi ile yakın ilişkileri çok iyi biliniyor. Pelosi’nin, geçmişte Ermeni karar tasarılarını Temsilciler Meclisi’nde kabul ettirme gayretleri ve takındığı Türkiye karşıtlığı da çok iyi hatırlanıyor.
Doğal olarak gözler şimdi Senato üzerine çevrilmiş durumda ve Senato’daki Ermeni “Soykırım” karar tasarısının ele alınıp alınmayacağı ve karar tasarısının geçip geçmeyeceği izleniyor. Konu hakkında bundan sonraki önemli gelişme de ABD Başkanı’nın her yıl “geleneksel” olarak 24 Nisan için yayınladığı “bildiride” soykırım kelimesini kullanıp kullanmayacağı.
Bu durum ABD yürütme organının (Beyaz Saray’ın) ABD Temsilciler Meclisi’nin 1915 olayları ile ilgili “görüşüne” uyup uymayacağını ve (bağlayıcı olmayan) bu “soykırım” tanımını kabul edip etmediğini de göstereceği için önemli. Başkanların bugüne kadar yayınladıkları bildirilerde “soykırım” kelimesini kullanmadıkları; 1915 olaylarını tanımlamak için kullandıkları Ermenice “Büyük Felaket” ( Meds Yeghern) kelimesinin de Ermenileri tatmin etmediği biliniyor.
Bu çerçevede, ABD Kongresinin bir kanadını oluşturan Temsilciler Meclisi’nden Ermeni “soykırım” kararının geçirilmesi ABD’nin Ermenilerin 1915 olaylarını bir “soykırım” olarak tanıdığı anlamına gelmiyor. Şimdi Kongre’nin (yasamanın) diğer kanadı Senato’nun ve ABD Yönetiminin (yürütmenin) ne yapacağı merakla bekleniyor.
Her ne kadar durum bu olsa da Ermeni soykırım “karar tasarısının” ABD Temsilciler Meclisi’nden geçmesi Türkiye’de ciddi bir reaksiyon yaratmış durumda. Yine milli parlamentolarda ve diğer ülkelerde alınan bu kararların Türkiye için hiçbir “anlam” ifade etmediğine ve “yok” anlamında olduğuna işaret ediliyor. 100 yıl önce meydana gelen olaylar hakkında, bu konuda yetkili olmamalarına rağmen, milli parlamentoların siyasi kararlar almaları ve tarihi kendi siyasi amaçlarına hizmet edecek şekilde kullanmaları kaçınılmaz olarak bütün Türkiye’de tepki yaratıyor.
Ayrıca Ermenilerin 100 yıl önce meydana gelmiş olayları “soykırım” olarak tanıtma konusundaki ısrarları da akıllarda çeşitli soru işaretlerine yol açıyor ve 1915 olaylarının “soykırım” olarak tanıtması konusunda ısrarla yürütülen bu kampanyanın arkasında gerçekten ne olduğu konusu zihinleri bulandırıyor.
“Soykırım” kelimesinin 2. Dünya Savaşı’ndan sonra kullanılmaya başlanması ve hukuki bir terim olarak tanımının da 2. Dünya Savaşı’ndan hemen sonra yapılması Ermeni ve destekleyicilerinin 1915 olaylarını “soykırım” olarak tanıtılması için uluslararası alanda yürüttükleri gayretleri engellemiyor. Bir olayın “soykırımı” olup olmadığı yönünde ancak BM ile bağlantılı uluslararası bir mahkemenin karar verebileceği gerçeği de Ermeni lobileri ve destekçilerince milli parlamentolar
nezdinde yürütülen bu kampanya sırasında dikkate alınmıyor, alınmak istenmiyor.
Bu açık gerçeğe rağmen bugün 27 kadar ülkenin Parlamentosu’ndan 1915 olaylarını soykırım olarak tanıyan bir bildiri, karar veya yasa geçirtildiği biliniyor. Bu ülkeler arasında Ermeni azınlığa sahip ve bu nedenle Ermeni lobisinin parlamenterler ve yönetimler üzerinde etkili olduğu Fransa, Kanada, Lübnan, Arjantin gibi ülkeler bulunuyor.
Ama Ermeni lobisinin siyaset üzerinde baskı kuramayacağı Yunanistan, Almanya, Avusturya gibi ülkelerin listeye girmesi bu ülkelerin sadece Türkiye’ye düşmanlık, Türkiye karşıtlığı, İslamafobya gibi sebeplerle 1915 olaylarını “soykırımı” olarak tanıtma kampanyasına dahil olduklarına işaret ediyor. Milli Parlamentolarından Ermeni Soykırım kararları ve yasaları geçirten veya bir şekilde 1915 olaylarını “soykırım” olarak nitelendiren her ülkenin bu yola gitmesinin farklı sebeplerle geliştiği gözleniyor.
Geçmişe baktığımızda ilk hedefin uluslararası topluma 100 yıl önceki olayları “soykırım” olarak kabul ettirmek olduğu açıkça görülmekle beraber, esas hedefin Türkiye’nin Ermeni “soykırımını” kabul etmeye zorlanması olduğu ortaya çıkıyor. Türkiye’ye 1915 olayları ile ilgili Ermeni iddialarını “tarihi gerçekler” olarak kabul ettirme yönündeki kampanyanın Türkiye’ye yönelik bir terörizm dalgası ile başlatıldığını biliyoruz.
Türkiye’ye karşı 1970’lı yılların ortalarında ASALA ve JCAG (Ermeni Adalet Komandoları) gibi Ermeni terör örgütlerince başlatılan terör kampanyası Türkiye’nin yurt dışındaki menfaatlerini, diplomatik temsilciliklerini ve diplomatlarını hedef almıştı. Bu kampanya sırasında yurt dışında yaşayan onlarca diplomatımız şehit edilmiş, diplomatik temsilciliklerimiz basılmış ve içeridekiler rehine tutulmuştu.
Ermeni terör örgütlerinin kampanyası sırasında 1982 yılında Ankara Esenboğa Havaalanı baskını gibi Türkiye içinde gerçekleştirilen terör olayları da yaşanmıştı. Türkiye’ye yönelik yürütülen bu terör kampanyası sırasında birçok Batılı ülkenin Ermeni terör örgütlerine karşı, en azından “hoşgörülü” veya “vurdumduymaz” olarak nitelendirilebilecek, davranışları da o dönemlerde Türkiye’de tepki yaratmış, Türkiye’den Batıya yönelik eleştiri seslerinin artmasına neden olmuştu.
Batı ülkelerinin Ermeni terör kampanyası karşısındaki tutumları 1983 yılında Paris Orly Havaalanında Türk Hava Yolları yolcu kontuarını bombalama olayı sırasında aralarında Fransız ve yabancıların da bulunduğu çok sayıda insanın ölmesi ve
yaralanmasından sonra bir ölçüde değişmiş, Ermeni terör kampanyası da yavaşlamış ve bitmiştir. Bununla birlikte Batı’da gerçekleştirilen Ermeni terör saldırılarının çoğunun faili yakalanmamış ve terör kampanyası ile birlikte Batı ülkelerinde 1915 olaylarıyla ilgili Ermeni yorum ve iddialarını ön plana çıkartan yoğun bir propaganda kampanyası da birlikte yürütülmüştür.
Ermeniler bundan sonra kademeli bir şekilde 2. aşamaya geçmişler ve 1915 olaylarını “soykırım” olarak nitelendiren karar ve yasaların ülkelerin milli parlamentolarından geçirilmesi süreci hızlandırılmıştır. İlk önce Ermenilerin bulunduğu ülkelerden başlatılan bu Ermeni “soykırımını” kabul ettirme kampanyası daha sonra bütün Avrupa ülkelerine yayılmıştır.
Konunun tarihi gerçeklerle ilgili boyutu da muhakkak ki çok önemlidir. Birinci Dünya Savaşı sırasında 1915 yılında Doğu Anadolu’da ne olduğu hususu tarihçiler arasında yoğun şekilde tartışılmakta, 1915‘te yaşanan trajedinin yorumlanması konusunda, Ermeniler ve destekçilerinin iddia ettikleri şekilde, bir görüş birliği kesinlikle bulunmamaktadır.
Zaten ne Ermeni lobisinin ne de destekçilerinin tarihi gerçekler ve yorumu konusuyla fazla ilgilendiklerini söylemek de mümkün değildir. Ermenistan da Türkiye’nin yaptığı tarihi gerçeklerin ortaya çıkartılması için bir Tarih Komisyonu kurulması teklifini bu çerçevede hemen reddetmiştir.
Ermeni ve destekçilerinin iddialarının aksine, Osmanlı ve Orta Doğu tarihçilerinin büyük bir bölümü 1915 olaylarının “soykırımı” olarak nitelendirmesi girişimlerine karşı çıkmışlardır. ABD’de 1985 yılında 69 bilim adamının yayınladıkları bildiri bu durumun en iyi örneklerinden biridir.
Ancak aynı Türk diplomatları gibi bu bilim adamları da 1980’lı yıllarda Ermeni terör örgütlerinin ve Ermeni “soykırım” lobisinin hedefi haline getirilmişlerdir. 1985 bildirisini imzalayan bilim adamlarından bazıları daha sonra uğradıkları saldırılar ve ağır baskı altında imzalarını geri çekmek zorunda bile bırakılmıştır. Bu durum devam ederken Batılı “akademik” çevrelerin, aynı hükümetleri gibi, Ermenilerin bilim adamlarını susturma girişimlerini görmezden gelme yolunu seçmeleri ibret verici bir durumdur.
Nitekim daha sonra İsviçre ve Fransa gibi ülkeler Ermeni iddiaları konusunda farklı düşünmeyi ve yayın yapmayı da yasaklamak istemişler ve tarihin tartışılmasını önleme yoluna gitme girişiminde bile bulunmuşlardır. Bu durum bile bazı ülkelerin tarihi gerçeklerle değil, sadece 1915’le ilgili Ermeni iddialarını
tarihi “gerçek” olarak kabul ettirmekle ilgilendiklerini ortaya koymaya yetmektedir.
1915 olayları konusunda Ermeni iddialarının desteklenmesi için Birinci Dünya Savaşı sırasındaki Batı ülkelerinde çıkan gazete haberlerini “delil” olarak gösterilmesi de konunun diğer kabul edilemeyecek bir yanıdır. Aradan geçen 100 yıldan sonra NATO “müttefiki” Türkiye’nin Suriye politikası konusunda bile ne ölçüde yanlı haber yapılabileceğini gösteren ve Türkiye karşıtı lobilerin sözcüsü gibi hareket eden Batı basınının, Birinci Dünya Savaşı sırasında “düşman” Osmanlı topraklarındaki Hıristiyan bir azınlık konusunda yanlı olmayan, gerçek haberler verebileceğini düşünmek imkanı bile bulunmadığı zaten açık olarak ortaya çıkmıştır.
Ermeni soykırım iddialarının ve yürütülen kampanyaların bir de Türkiye-Ermenistan ilişkilerini ilgilendiren bir yanı bulunduğu açıktır. Ermeni iddialarının “soykırımı” olarak tanıtılması için uluslararası alanda yürütülen kampanya Türkiye-Ermenistan ilişkilerini olumsuz bir şekilde etkilemekte, Türk ve Ermeni halkları kadar Türkiye-Ermenistan ilişkilerinin de doğru ve olumlu bir yöne çevrilmesini engellemektedir.
Türkiye’nin Ermenistan ile ilişkilerini en olumsuz şekilde etkileyen faktörün Ermenistan’ın Azerbaycan’a karşı saldırgan tutumu, Azerbaycan topraklarının % 20 kadarını işgali altında tutması, Ermenistan işgali nedeniyle 1 milyona yakın Azerbaycan vatandaşının evlerini terk etmek zorunda kalması olduğu doğrudur. Ermenistan-Azerbaycan ilişkilerindeki sorunlar kaçınılmaz olarak Türkiye-Ermenistan ilişkilerine de olumsuz olarak yansımaktadır.
Bununla beraber Ermenistan’ın Türkiye ile ilişkilerini düzeltilmek değil, uluslararası topluma ve sonuçta Türkiye’ye 1915 olaylarıyla ilgili kendi yorumunu ve soykırım iddiasını kabul ettirme peşinde koşmasının, Türkiye’ye yaklaşımını buna dayanarak şekillendirmesinin sonuçları olmamasını beklemek imkanı yoktur. Diğer ülkelerin ise Ermenistan’ı bu yönde teşvik edeceğine, Erivan’ı gerek Azerbaycan gerekse Türkiye’ye karşı daha gerçekçi ve barışçı politikalara ikna etmeleri bölge istikrarı için daha yararlı olacaktır.
Paylaş