Paylaş
Tarih yazımı şu veya bu biçimde kurgudur. Bu, aklımıza esen her şeyi tarih diye yutturabiliriz demek değildir. Tabii ki daha ciddiye alınacak iddialar, çalışmalar vardır, masal kıvamında veya düpedüz ideolojik olanlar vardır.
Ancak bu böyle diye, tarih bilmek faydasız, gereksiz bir şey de değildir. Hele, “öğretilen” tarihi sorgulamak fazlasıyla önemlidir.
SEYİT RIZA NOKTASI
Zira her toplumda “okulda öğrenilen tarih” fazlasıyla ideolojiktir. Bizim gibi kurucu ideolojisini esnetememiş, katı kalıplar içinde tutan ülkelerde bu daha çok böyledir. O nedenle, bize öğretilen “tarihi doğrular”ı kurcalamak, birileri için “gerekli”, “doğru”, “kaçınılmaz” diye kabul edilen şeylerin başka birileri için neden zulüm, baskı, dayatma olduğunu anlamak bugüne dair ufkumuzu genişletir.
Dayatma yerine anlaşma imkânlarını yaratır. Tarihi sorgulamak, bu açıdan önemlidir.
Bugünlerde, “Dersim tartışması” dolayısıyla “tarihi sorgulamak” iddiaları ortalığı kaplamış vaziyette. Umarım sonu hayırlara vesile olur ama ben bu sorgulama furyasında, ucu birbirini anlamaya, barışmaya varacak bir gidiş göremiyorum.
DTP’liler işi “Seyit Rıza’nın izindeyiz!”e vardırmış vaziyette. Sol çıkışlı bir partinin vardığı noktanın Seyit Rıza isyanını sorgusuz sualsiz benimsemek olmasını anlamakta zorlanıyorum. Yanlış anlaşılmasın, bastırılma harekâtının vahşiliğinde isyan etmek başka, buradan hareketle olayı sahiplenmek başka diye düşünüyorum.
Diğer taraftan, iktidar partisinin velev ki, güncel siyasi hesaplar için olsun, tarihi sorgulayan tavrı sahiplenmesini de, geçmişteki tavırları ne olursa olsun Alevi meselesine farklı yaklaşma girişimlerini umut verici bulabilirdim.
Ama görünen o ki, konu anlaşmak ve barışmaktan ziyade, CHP’yi köşeye sıkıştırmak, birilerinin geçmişini sorgularken kendininkini temize çıkarmak. Belki böyle olması tabii, ama böyle olunca mesele tarihi sorgulamak olamıyor, seçmece sorgulama üzerinden alelacele, yeni ve tutarsız bir tarih yazmak gayreti oluyor.
Bu yeni tarih, tuhaf bir kolaj üzerinden yazılmaya çalışıldıkça samimiyetini, ikna ediciliğini yitiriyor. Bu sorgulamanın kalkış noktası “hümanist” deseniz değil, milliyetçiliği sorgulayan bir çıkış deseniz o da değil. Tam tersine, milliyetçi tepkileri bertaraf etmek için bir yandan da fazlasıyla milliyetçi.
Madem her şeyi sonuna kadar sorgulayacağız, o halde “Malazgirt” neden tarihin şanlı bir noktası olsun? Kimin için “şanlı”?Birisi kalkıp, Orta Asya’dan yola düşenlerin ne işi vardı burada? Yerleşik halkların tarumar edilmesini “fetih” diye aklamanın ne âlemi var demez mi?
YAVUZ’DAN BAŞLAYIN
Murat Bardakçı, “Dersim yakın tarihtir, hesaplaşmaya Yavuz Selim’den başlayın!” diye yazmış (Habertürk, 20 Kasım 2009). Sahiden, yakın zamana kadar en büyük kutlamayı İstanbul’un Fethi’ne yapanlar, sağ-muhafazakârlar Cumhuriyet tarihi ile hesaplaşırken, Osmanlı geçmişi için artık ne diyorlar? “Başkaları yaparsa işgal, Türkler yaparsa fetih” anlayışından vazgeçtiler mi merak ediyorum, gerçek bir zihniyet devrimi yaşayıp yaşamadığımızı böylece anlamış olacağım.
Tabii işin bir de “Gerçek bir zihniyet devrimi nasıl ve nereye kadar mümkün olur?” tarafı var ama, onu şimdilik bir yana bırakalım.
Nihayet, diyelim kuşkularım, itirazlarım haksız. Kimseyi köşeye sıkıştırmaya çalışmıyorum. Sadece tarihi sorgulama işini önemli kılan “anlama ve anlaşma” ufkunu görmek ihtiyacı duyuyorum. Yoksa mesele, en iyi ihtimalle, “Türkiye’nin tarihini yazsam yeniden”den kalkıp, “Bütün ümitlerim yel olur gider”e varacak, ondan korkuyorum.
Paylaş