Paylaş
Geçmişte söylediklerimi, yaptıklarımı kimseye yaranmak için yapmadım, öyle olsaydı, o görüş iktidara geldiğinde muteber biri olurdum, hem de çok muteber!
BEN YOKUM
Ben onları doğru olduğunu düşündüğüm için söyledim, kim ne derse desin söylemeden, dayanışma göstermeden yaşayamazdım. Şimdi de aynı şeyi yapıyorum.
Görüşlerimi beğenen olur, beğenmeyen olur. Ama sadece mevcut durumu kendileri gibi değerlendirmediğim için, beni izah edilemez komplo hikâyelerinin baş aktörü ilan edenler neyin peşinde anlayamıyorum.
Geçmişte, söylediğim şeyleri söylemek onca zorken bundan kaçınmayan birinin, şimdi bunun rantını yemek dururken, tersine şeyler söylemesi nasıl bunca iftiraya, karalamaya konu olur?
Bu nasıl mantık, bu nasıl insaftır?
Herkes Türkiye’de olan biteni aynı gözlükle görmek zorunda mı? Veya, mevzu gerçekten, Türkiye’de olanları o veya bu şekilde görmek mi? Öyle olsaydı, söylediklerim eleştirilir, geçilirdi. Bunca öfke, yakıştırma, karalama niye?
Türkiye’nin “borçlarını çevirebilmesi için” Irak’ı yerle bir eden bir kanlı işgale ev sahipliği yapması gerektiğini ileri süren Cemal Ağabey’in baş demokrat, eski 28 Şubatçıların baş gazeteci, 11 Eylül’den Türkiye’deki İslamcıları sorumlu tutanların baş değişimci, Susurlukçuların yoldaşlarının baş açılımcı olduğu bu oyunda ben yokum!
Ayrıca, bıraksınlar artık çoluğu çocuğu üzerime salmayı, ben doğru bildiğim yolda bu tür provokasyonlara gelmem. Allah’a şükür, sicilim temiz, bu çirkefliğe bulaşmaya hiç niyetim yok.
Dahası, bu ülkede yaşıyorum, benim kaderim de bu ülkenin geleceğine bağlı ve tam da bu nedenle yanılıyor olmayı çok istiyorum.
Umarım, ben olaylara çok karamsar bakıyorumdur, gerçek bu değildir, Türkiye kısa zamanda aydınlık ufuklara gebedir. Öyle olmasını bütün kalbimle temenni ederim. Hiçbir iktidarı rant kapısı, şahsi ihtiras alanı olarak görmediğim için benim için önemli olan Türkiye’nin geleceği, kime nasıl yaranacağım değil.
Sibel Eraslan da, şahsi hesaplardan uzak, sahici ve samimi biri olduğu için, uğradığım saldırılar karşısında sonunda isyan etmiş, bir yazısını bana ayırmış (Vakit, 7 Ocak), sağolsun. Kadim dostum Ayşe Böhürler de, Yeni Şafak’ta (9 Ocak) yazdı, onun ve onun gibi nadir birkaç kişinin dostluğundan zaten hiçbir zaman kuşkum olmadı.
UZAK DURUN!
Kişisel hedef olduğum için, onları hep bu kavgadan uzak tutmaya çalıştım, ama belli ki dayanamamış. Yine de, dostlarımın şu aralar benden uzak durmasını tavsiye ederim, çünkü maruz kaldığım çok çirkin ve çok kesif bir karalama kampanyasının onlara da sıçramasını hiç istemem.
Umarım bu günler tez zamanda geride kalır, şahsi ihtirasların kavgasının yerini sahici tartışmalar, akıl yürütmeler alır. Bu çirkeften demokrasi çıkmaz ama daha demoktatik bir Türkiye’de bu çirkeflere yer kalmaz. Tek temennim bu.
Not: Nihal Bengisu’nun destekleyici yazısını bu yazıyı yazdıktan sonra gördüm. Kendisine çok teşekkür ederim. Vefa kapısını açtığı için Sibel Eraslan’a bir kez daha teşekkür ederim.
Paylaş