Paylaş
Medyayı küçümsediğimden değil, hatta hiç değil. Bir gazetede yazmanın, insanlara ulaşmak açısından ne kadar önemli olduğunu yazmaya başladıktan sonra anladım. Diğer taraftan, medyanın iç dünyasından hep uzak kaldım, bundan da çok memnunum.
Şu an itibarıyla tek sıkıntım, medyanın içinde bulunduğu feci durumu, medyanın içinde biri olarak yeterince tartışma konusu yapamamak. Yine de olan biten çok tabii şeylermiş gibi yapıp yola devam etmek elimden gelen bir şey değil.
Medya-iktidar ilişkileri hep fazlasıyla tartışmalı, sorunlu olmuştur. Sadece bizde değil, tüm dünyada bu böyle ve böyle olması da doğal. Ancak Türkiye’de medya-iktidar ilişkilerinin daha medeni bir mecraya akmak yerine, giderek daha sorunlu hale gelmiş olmasından büyük kaygı duyuyorum.
Oysa mevcut iktidar, büyük medya çevrelerinin direncine rağmen iktidara geldi. Demokrasinin gücü burada. Medya veya başka bir güç ne kadar dayatırsa dayatsın, sonunda toplum kendi kararını verebiliyordu, demokrasimiz bu eşiğe gelmişti. Bunu gören ve yaşayan bir iktidarın özgüvenli ve olgun davranmasını beklerken, tam tersi oldu. Kötü giden her şeyden medya veya medyanın belli bir kesimi sorumlu, hatta suçlu bulunmaya başladı.
Belli bir medya grubu, bazı isimler doğrudan hedef oldu. Geçtiğimiz günlerde, Hürriyet Genel Yayın Yönetmenliği’nden ayrılan Ertuğrul Özkök, böyle bir ortamda, yakın tarihin en çok hedef olan ismi haline geldi. Sonunda belli ki bu yükü daha fazla kaldıramadı.
Kendisine bir dost olarak tüm muhabbetime karşın, ben öteden beri Özkök’ün birçok görüşüne katılmam, sanırım aynı şey onun için de geçerlidir. “Sitcom gazeteciliği” anlayışından hiç hazzetmem, sanırım o da benim yazı biçimimi biraz sıkıcı ve demode bulur.
Ancak tüm bunlar, uzunca bir süredir hedef olduğu çoğu seviyesiz ve hakkaniyetsiz saldırıları içime sindirmemi gerektirmiyor. Dahası, iktidar yanlısı medya tarafından bunca hedef olmasının en önemli nedenlerinden birinin, kendisinin de fazlasıyla gözler önüne serdiği pırıltılı yaşamı olduğunu düşünüyorum. Bence, bazı medya mensupları, bu türden şeyleri fazla önemsiyor, söz konusu olan bir tür öykünme. Malum, öykünme kolaylıkla, öznesine düşmanlığa dönüşebilen bir duygudur. O da ayrı mesele.
Önemli, acıklı ve kaygı verici olan, medyanın, işin şahsi boyutları bir yana, bir kısım medya mensubunun da gayret ve teşviki ile tarihinin en karanlık dönemlerinden birini yaşıyor olması. Yoksa, yirmi yılını bir makamda geçirmiş birinin, o makama vedasını çok da hüzünlü bir olay olarak göremiyorum. Beni ilgilendiren, o hüzünlü vedanın perde arkası. Çünkü o perdenin arkasında, hepimizin ifade özgürlüğünü tehdit eden, kötü bir gidişat var. Özkök’ün gidişi, bu nedenle kötü bir gidiş.
Paylaş