Kürt meselesinde açık konuşmak

HER muhalif söylemi, her itirazı, her eleştiriyi, sisteme ve vatana tehdit olarak görmek ve / veya göstermek demokrasileri tehlikeli bir yola sokar. Otoriter rejimlere, o olmazsa otoriter politikalara kapı açar. Bu nedenle demokrat olmanın en önemli koşullarından biri, bu konuda duyarlı ve uyanık olmaktır.

Kürt meselesi söz konusu olduğunda, bu duyarlılık fazlasıyla önemliydi. ’Vatanın bölünmezliği ilkesini tehdit ediyor’ mazeretiyle bir bölgenin halkının baskılanmasına, bir kültürün, bir dilin varlığının görmezden gelinmesine karşı Kürtlerin siyasal mücadelelerinin yanında durmak veya en azından karşında hizalanmamak anlamlıydı.

HAYIR VE EVET

Yoksa bugün Kürtler adına siyaset sahnesinde olanların tuttukları siyasal yol başından beri sorunsuz muydu? Hayır! Bu mücadelenin şiddetle buluşup yoluna bu yönde devam etmesi, başlı başına karşı çıkılacak şey değil miydi? Evet!

Peki Türkiyeli demokratlar, aydınlar bu gidişata sadece demokratik hassasiyetin gereği olarak mı sessiz kaldılar? Birilerinin siyasal mücadele adına şiddeti bir yöntem olarak görmesi ne koşullarda mazur görülür? Taleplerini demokratik yollarla ifade etme olanağı bulamamaları mı? Türkiye’de demokrasinin sınırları sadece Kürtlerin talepleri için değil başka bazı talepler için de yeterli görülmeyebilir. Başka grupların, sorunlarını mevcut sınırlar içinde çözememeleri halinde şiddete başvurmalarını anlayışla karşılar mıyız? Hayır.

Kürt talepleri konusunda neden farklı tutum izlendi?

Sol siyaset geleneğinden gelen sol demokratlar, Kürt siyasetlerini, sadece demokratik anlayış adına koşulsuz desteklemediler. Bu destek, ’mazlum halkların kendi kaderlerini tayin hakkı’, ’mazlum ulusların milliyetçiliğinin ilerici olduğu’, ’devrimci mücadenin soyluluğu’ gibi geçmişte benimsedikleri ilke ve kavramlar çerçevesinde oldu. Bu tutumun Kürt siyasetlerinin seyrine büyük zarar verdiğini düşünüyorum.

Diğer bir neden milliyetçi - otoriter siyasetler ile yan yana düşmemek ve meydanı onlara bırakmamak kaygısı idi. Doğrusu bu kaygı, Kürt siyasetlerinin sorunlarını görmezden gelmek için en anlamlı gerekçeydi. Özellikle doksanlarda yaşanan kanlı süreçte, bu yönde bir sorgulama, milliyetçi bastırmanın yanında hizalanmak sonucuna varıyordu. Adil değildi.

VAKİT GEÇİYOR

Halen bu kaygıyı büsbütün göz ardı etmemek gerektiğini düşünenlerdenim. Ancak artık öncülüğünü DTP’nin üstlendiği Kürt siyasetlerinin, ciddi bir sorgulamasının yapılmasının vakti gelmekle kalmadı, geçiyor. Sadece ’şiddetle mesafe’ konusundan bahsetmiyorum. Kürt meselesinin artık sadece bir ’insan hakları’ meselesi olmadığını, bir halkın bir ’ulusal rüya’nın peşine takılmakta olduğunu, hepimizin teslim etmesinde ve konuyu bu çerçevede konuşmakta fayda var.

Hiç bir siyasi dava, Kürt meselesinde olduğu kadar büyük bir samimiyetsizlikle bir yere varamaz. Daha doğrusu varır da, vardığı yer barış falan olmaz. Demokratlık adına ’görmezden gelme’nin anlamı giderek daha fazla aşınıyor.

Gerekirse, demokratik sınırları bu kez farklı yönde zorlayalım; federasyon ve benzeri konuları daha açık konuşalım ki, bazılarımızın rüyası hepimizin kabusu olmasın.
Yazarın Tüm Yazıları