GEÇTİĞİMİZ hafta, basında, dört yıl önce işlenen “Danıştay cinayeti”ne ilişkin, olayı aydınlatmaya yönelik yeni bulgular ortaya serildi.
Ama ne yazık ki, o zaman bu olayı “şeriatçıların” örgütlediğinden hiç kuşku duymayanlar olaya yaklaşımlarına ilişkin özeleştiri yapmaktan imtina ettiler. Diğer taraftan, diğer bazıları, hastalıklı bir mantıkla bu olayı Anayasa değişikliği tartışmalara bağlamakta tereddüt etmediler. Eski yazılarıma gönderme yapmaktan hiç hoşlanmam, ama halihazırda yaşadığımız bu “karartma günleri”nde bunu yapmak zorunda hissettim. KARANLIK İŞLER Zira, bu karartma günlerinde, zamanında 12 Eylül rejimi ile işbirliği yapanlar, başörtülü kızların eylemlerine “anarşi” diyenler, karanlık siyasi cinayetleri “vatan savunması” diye takdim edenler ve nihayet bir siyasi lideri aşağılamak için, “Tayyip” demekte ısrar edenler baş demokrat, her koşul altında demokratik duruşundan taviz vermemekte ısrarlı olanlar, “darbeci”, “askerci”, kısaca demokrasi düşmanı ilan ediliyorlar. Daha önemlisi, “irtica” gerekçesi etrafında çevrilen karanlık işler aydınlanıyor ama nedense, sol siyasetle mücadele etrafında dönen karanlık işler hiç aydınlanmıyor. O dönemin hesabı en fazla ve güya TV dizileri ile veriliyor. Tam da bu nedenle, şimdilerde aydınlığa kavuşan bazı karanlık işlerin sonunda büyük bir aydınlık göremiyorum. Öyle olsaydı, bu süreç, seçilmiş aydınlatma, öte yandan karartma, karalama ve karanlık bir propaganda şeklinde yaşanmazdı. Bakın ben Danıştay saldırısı üzerine 25 Mayıs 2006 tarihli, “Karanlık İşler” başlıklı yazımda özetle ne demişim. “Danıştay saldırısı, benzer vakalarda olduğu gibi açığa çıktıkça karanlıklaşıyor. Karanlıklaştıkça kimin neden ne yapmak istediği belirsizleşiyor... Evet, her ülkede siyaset sahnesinin görünen yüzünün ardında karanlık bir sahne vardır. Ama hiçbir demokratik ülkede, iç siyaset bu kadar alacakaranlık bir ortamda cereyan etmez, etmemeli... Bu ülkede bir sürü insan kendi ve kendi gibi düşünenler olmasa, diğerlerinin gözlerini kırpmadan vatanı satacağından emin görünüyor. Bunun ötesinde gücü yeten ‘tedbir’ almaya yelteniyor... Yine evet, bu ülkenin yakın tarihinde travmatik bir parçalanma ve çöküş var. Evet, bu travmanın toplumsal hafızada bıraktığı izler var. Ama o toplumsal hafızanın bir yerlerinde, bu ülkenin yakın tarihinde benzer mantıkla yola çıkanların sebep olduğu felaketler silinmiş görünüyor. Beline tabanca alanın kabine bastığı, köprü üstünde adam öldürüldüğü, gizli mi gizli teşkilatlar kurduğu devirlerin üzerinden daha bir asır geçmedi... Bazı akıllara göre farklı düşünen ortadan kalkarsa sorunlar bir günde çözülecek. Ne öyle uzun boylu düşünmeye ne demokratik yollar gibi dolambaçlı yollar izlemeye gerek var. ‘Memleketi sattığı’ düşünülenlerin ayağı kaydırılırsa, her şey rayına girecek. Bu kısa devre kafası yüzünden karanlık operasyonların heveslisi, fedaisi, azmettireni, azmedeni bol.” SİLİNMEZ KAYITLAR Evet, demokrasi adına kimin ne dediği, ne yaptığı “silinmez kayıtlar”da! Yeter ki, karartma, karalama çabaları sonuç vermesin. Halihazırda, sonuç veriyor, olan biten demokratikleşme diye yutturuluyor, ama bir gün, kimin ve neyin ne olduğu mutlaka açığa çıkacak. O nedenle, doğru bildiğimizi söylemekte sonuna kadar direnmek zorundayız.