‘CHP’li teyzeler’ ve bir liberal amca

MALUM, geçen hafta Mersin’de bazı CHP’li kadınlar, “Hilafetin ilgasının” yıldönümünde, kendilerince “anlamlı”, birçoğumuz için “sakil” bir eylem yapıp çarşaf yırttılar.

Haberin Devamı

Durumdan CHP yönetimi rahatsız oldu, tartışma çıktı.

Ben, çarşaf yırtma, “şapkalı kadınların anıt ziyareti” gibi sembolik eylemlerle “Cumhuriyet” vurgusu yapanları, sakil bulanlardan biriyim. Çarşafı çok sempatik bulduğumdan değil, Cumhuriyet’in anlam ve kazanımlarını, şapka, balo gibi bir düzeyde algılamayı, yaşatmayı sığ ve sakil bulduğum için!

SIĞ/SAĞ EKSEN


Ancak bu sığlığın tersini de sorunlu bulurum. Zira, Cumhuriyet kazanımlarını, şapka, balo düzeyinde algılayıp, bu düzeyde eleştiri ve itiraza girişmek de, en az “CHP’li teyze” tutumu kadar yaygındır. Dahası, bu sığ eleştirel tavır bir zamanlar sadece sağ siyasal söylem ve çevrelerde yaygındı, zaman içinde liberal sol ve demokrat çevre ve söylemlere sirayet etti.

O nedenle, son olay üzerine yazılıp çizilenler arasında, Hadi Uluengin’in yazısı dikkatimi çekti. Bu olaydan hareketle içinden hilafetin ilgasına ilişkin hatırlatmalar olan bir yazı kaleme almış.

Hatırladığım kadarıyla, Uluengin bu tür meselelerde eleştirdiği “CHP’li teyze”lerden fersah fersah ileri gidip, ABD bombaları altında can veren Afganlılar için zamanında, “b..lu şalvarlı Afganlılar” demiş biriydi.

Onu geçelim.

Çünkü asıl önemlisi, Kemalizm eleştirilerinin liberal çevrelerde artık iyice sığ/sağ Kemalizm eleştirisi eksenine girmesi. Sol siyasal söylemler, belli ki, zamanında ciddi bir Kemalizm eleştirisi üretmenin de bir sonucu olarak, giderek daha fazla ölçüde sağ muhafazakâr Kemalizm eleştirel söylemini yeniden üretir oldular. Bu gidişin en karikatür örneği Sevan Nişanyan’ın “Yanlış Cumhuriyet” kitabı, ilgilenenler lütfen bir göz atsınlar.

Uluengin, tam da ne demek istediği belli olmayan yazısında (“CHP’nin çarşafı hilafetin Goethe’si”, 6 Mart) özetle, son halife Abdülmecid Efendi’nin ne kadar alafranga ve sofistike bir şahıs olduğuna, “CHP’li teyzeler”e hatırlatıyor. El hak, öyledir ve doğrusu, yakın geçmişe “resmi tarih ezberi”nin at gözlükleri ile bakanlar, halife ile köy imamını birbirinden ayırt edemezler ve belki ayırt etmek istemezler.

Ancak resmi tarihin eleştirisi, bu ezbere karşı bir iki detaydan yola çıkılarak veya üstünkörü bilgi ve değerlendirmelerle yapılacak iş değildir. Hilafet meselesi, çok derin bir tarih ve siyaset tartışması gerektirecek bir konudur ama, hakkını vermezseniz iş döner dolaşır, “Cumhuriyet devriminin tümü bir Batılılaşma hevesinin yanlış siyasetleriydi” bakışının bir parçası olur.

Sağ-muhafazakar tarih okumasının özeti neredeyse budur. Oysa mesele bu değildir.

O nedenle, Uluengin ve benzerlerinin tarih yaklaşımlarının “CHP’li teyzeler”in tersi ama, aynı sığlıkta olduğunu hatırlatmakta fayda var. Bırakın tartışma konusunun derinliğinin farkında olmayı, Uluengin’in  yazısından, saltanat ve hilafetin ilgasını bile eşzamanlı sandığı anlaşılıyor.

GOETHE’Yİ KATMA


Zira, hilafetin ilgasının tarihini 3 Mart 1922 olarak vermiş. Oysa, saltanat 1 Kasım 1922’de bir heyet-i umumiye kararı ile kaldırılmış, hilafet ise 3 Mart 1924’te ilga edilmiştir. Bu sıradan bilgiye bile sahip olmayan birinin muhatabı gerçekten de olsa olsa, tarih bilgi ve anlayışı kendisi kadar olan birtakım teyzeler olabilir.

O nedenle bu “liberal amca”ya tavsiyemiz, işin içine Goethe’yi falan katıp üst perdeden laf söyleme hevesinden vazgeçmesidir. 

Yazarın Tüm Yazıları