Butik ülke

BEN öyle Türkiye dışında olduğum zaman, sabah ilk iş internete girip, ülkemde neler oluyor, kim kime sataşıyor takip edebilen biri olamadım. Her zaman programım çok yoğun olduğu için değil, resmen canım istemediği için. Hazır gündemden kaçma fırsatı bulmuşken, bu fırsatı sonuna kadar değerlendirmek için. Dahası, bulunduğum yerin hemen havasına girip, dünyaya oradan bakmaya başlamak gibi bukalemun bir tarafım olduğu için.

Bir haftadır Katar’daydım, üstelik burası daha önceden bildiğim bir yer, o nedenle havasına girmem daha da hızlı ve kolay oldu. Ama havasına giriyorum demek, illa sadece o ülkenin tadını çıkarmak, güzel yanlarına kanmak anlamına gelmiyor.

YABANCI KÖLELER

Geçen hafta yola çıkarken neden Batı’yı değil, Doğu’yu sevdiğimi anlatmaya çalıştım. Ama Körfez aslında tam da Doğu veya Ortadoğu değil. Buralar halk arasındaki deyimle "postmodern" diyarlar. Modernliği tüketmiş anlamda postmodern değil tabii. Modernliği es geçip, modernliğin parayla alınabilecek kısmı ile, buna uygun hale getirilmiş geleneğin birbirine yapıştırılması, kaynak tutması anlamında postmodern yerler.

Katar, Birleşik Arap Emirlikleri’ne nazaran daha sahici bir yer ama sonuç olarak, (şimdi önemli bir kurumun başında olan bir hocamızın dediği gibi) bir "butik ülke". Ve ben butik otellerden bile hazzetmeyen biriyim. Her şeyin en iyi bileşimini yakalamak iddialı; deniz, güneş ve azami konfor üzerine yeniden icat edilmiş gelenek, onun da üstüne fazla refahın getirdiği "Zen sükûnet" beni hiç mi hiç ikna etmiyor.

Oysa petrol sahneye çıkmadan buraları balıkçılık ve inci avcılığı ile geçinen sıcak sahillermiş. Yok, nostalji adına fukara günlerine dönmelerini beklemiyorum. Sadece, kültür hamlesi adına, senfoni orkestrası kuracak yerde, biraz o günleri kalkış noktası yapsalar, burası daha güzel bir yer olacak diye düşünüyorum.

Diğer taraftan, buranın "havasına girmek"ten altın kumsallarda keyif çatmayı değil, gerçekten içerden bakmayı anlıyorsanız, asıl dertlenilecek şey, kültürden de önemlisi, insan hakları mevzuu. Siyasal, düşünsel özgürlük ve haklar bir yana, buralarda yani Körfez ülkelerinde, yaşayan nüfusun çoğunluğunu teşkil eden "yabancılar", vatandaşların sahip olduğu hiçbir hakka sahip değil, adeta köle gibiler. Burada anlatılanların ötesinde, bu konuda yazılanları okuya okuya, etrafta rastladığım başta Hint alt kıtasından yabancılara karşı eziklik duymaktan perişan oldum. Bu arada, Katar’daki lokantalar gibi küçük Türk işletmelerinin de Türkiye’den getirdikleri Türk işçilere, buralarda yaygın olan köle koşullarında çalıştırma ádetini uyguladıklarını duydum.

İNSAN DİNAMİTLEME

Türk işçi veya diğer yabancılar fark etmez, anlatılan hikáyeler o kadar can sıkıcı ki! Mesela birkaç yıl önce, yeniden yapılmak üzere yıkılması kararlaştırılan eski bir binada unutulan iki Hintli işçinin nasıl canlı canlı dinamitlendiğini duyduğumda, Falih Rıfkı’nın Birinci Dünya Savaşı döneminde Beyrut’ta hissettiği bulantıyı hissettim.

En iyisi Katarlı dostlarımı daha fazla kızdırmadan ve sizin de keyfinizi daha fazla kaçırmadan keseyim. Her şeye rağmen, hep Batı’ya gidecek yerde, Körfez de dahil biraz da Ortadoğu’yu gezmenizi tavsiye ederim, ama buraların sadece deniz, güneş ve parmak arası terlikten ibaret olmadığını da aklınızda tutmak kaydıyla.
Yazarın Tüm Yazıları