HÜSAMETTİN Cindoruk’un DP Genel Başkan adayı olmasıyla "Ne olacak bu merkez sağın hali?" tartışması yeniden alevlendi. Malum, doksanlı yılların sonlarında DYP ve ANAP’ın muazzam çöküşünün ardından bitmez tükenmez bir "merkez sağ" tartışması başlamıştı. Halen bu tartışma bitmiş değil.
Merkez sağın duayenleri, AKP’nin "merkez sağ" iddiasını hiç kabul etmediler. AKP’nin, sistemle kavgalı İslamcılık geleneğinin devamı olduğunu hep hatırlattılar. Ne zaman AKP’nin İslamcılığına ilişkin bir kuşku veya tartışma ortamı olsa, bu iddia tekrar gündeme geldi.
AKP’nin son seçimlerde oy kaybetmesi, "merkez sağ"da muhtemel bir manevra alanı imkánı olarak görüldüğünden, bu alanda yeniden bir hareketlenme görülüyor.
Türkiye’de "merkez sağ"ın bir "klasik" olduğunu düşünenleri üzmek istemem ama yıllardır bu iddianın bir "siyasi efsane" olduğunu anlatmaya çalışıyorum. AKP’nin, selefi olduğu "merkez sağ" partilerden farklı olarak, ağırlıklı olarak "İslamcı" siyasi gelenekten beslendiği bir gerçek. Ancak "merkez sağ"ın hiçbir zaman, bugün takdim edildiği gibi, saf "liberal sağ" bir siyasal gövde olmadığı da bir gerçek. Yetmişli yıllarda Erbakan, kendisini dini istismar etmekle suçlayan Demirel’e karşı, basına, seçmene dağıtılmak üzere "Adalet Partisi amblemiyle basılmış Kuran örnekleri" göstermişti.
"İslamcılık başka, dindarlık başka" diyebilirsiniz ama ona bakarsanız, Türkiye’de İslamcı siyasi geleneğin başından beri, köktendincilikten ziyade merkez sağ siyaset ile ortak özellikler taşıdığı da bir gerçek.
Efsanevi bir "merkez sağ klasiği"nden yola çıkarak Türkiye’de siyasi süreçleri kavramak imkánsız. "Merkez sağ nereden çıktı, hangi dönemeçlerden geçerek bugüne geldi" sorusuna cevap ararsak daha emin bir yol izlemiş oluruz.
Bu yolu izlemek kimsenin işine gelmiyor. AKP’yi merkez sağı temsile layık görmeyenler, muhayyel ve sorunsuz bir ılımlı sağ siyaset geleneği olarak merkez sağı mitleştiriyor. Buna karşın AKP ve onu destekleyenler de, bu kez merkezi temsil iddiasıyla bu siyasi miti pekiştiriyor. AKP dışında merkez sağ zemin oluşturma çabalarını dolaylı veya doğrudan "darbecilik" ile suçluyor, bunu "merkez sağ geleneğe" yakıştıramıyor. Oysa "merkez sağ"ın darbelere karşı direnen bir siyasi gelenek olduğu da bir siyasi efsanedir. Ayrıca o kadar derinine gidersek, o kadar darbecilik Türkiye’deki tüm siyasi parti ve çevrelerin geçmişinde var demek isterim.
AKP dahil gelmiş geçmiş tüm merkez sağ partiler, darbelere muhatap olan heyeti bir safra gibi geride bırakıp, yoluna devam etmiş değil mi? Dahası geçmişi değerlendirirken kullandıkları dil, darbelerin bir şekilde neredeyse "haklı" olduğu iddiasını teyit etmedi mi?
Biliyorum, söylediklerime itiraz eden çok olacak. Olsun, en iyisi siyasi mit ve efsaneler üzerinden konuşacağımıza bunları tartışalım.