Avrupa’nın haline bak

TÜRKİYE’nin Avrupa Birliği macerasına hep kuşkuyla baktım.

Ama zaman içinde kendi demokrasi dinamiklerini kuramayan, hatta aramayan bir ülkede, Avrupa Birliği’nin meşhur "demokrasi çıpası"na sarılanları daha anlayışla karşılamayı öğrendim.

Ancak benim hálá anlamakta zorlandığım husus, gerçekleri görmezden gelmekteki kararlı ısrardır.

Yeter ki hayaller yıkılmasın diye, artık Avrupa’da olan bitenden bile bahsedilemiyor.

Türkiye, Avrupa Birliği’ne tam adaylık sürecinde bir ülke olmasaydı dahi, bunca körlük benim açımdan anlaşılmaz olmaya devam edecekti. Zira Avrupa’da siyasetin seyrinin, her durumda Türkiye’yi fazlasıyla ilgilendirmesi gerekir.

Ama neredeyse, "Orada olan biteni dile dökersek uğursuzluk olur" türünden bir inanış var ve bu tuhaf inanış, Avrupa’daki gelişmeleri hakkıyla izleyip tartışmaktan bile kaçınır hale gelmemize yol açıyor.

ACI GERÇEKLER

İşte bakın: Geçtiğimiz günlerde, Avrupa Parlamentosu seçimlerinde çok rahatsız edici bir tablo ortaya çıktı. Bu tablo sadece Avrupalılar ve adaylık sürecinde olan bizim gibi ülkeler için değil, tüm dünya siyaseti açısından önemli. Çünkü beğenelim beğenmeyelim Avrupa, dünya ölçeğinde bir demokrasi standardı oluşturuyor. Bu standardın içinde bulunduğu kriz, uluslararası ilişkiler bir yana, dünya siyasetinin ufku açısından ciddiye alınmaya değer.

Ne oldu Avrupa Parlamentosu seçimlerinde?

İlk olarak, seçime katılım oranlarının düşüklüğü, Batı demokrasilerinde yaşanan "siyasal ilgisizlik/duyarsızlık" (apati) sorununu bir kez daha gözler önüne serdi. Birçok yorumcu, Avrupa’nın bu açıdan "demokrasi sorunlu" olarak gördüğü ülkelerin bile gerisinde kaldığını hatırlattı.

İkinci olarak, Avrupa’nın vahim bir şekilde sağ siyasetlere savrulduğu görüldü. Almanya, Fransa ve İtalya’da iktidardaki sağ partiler beklenenden çok daha iyi performans gösterdiler. İngiltere’de iktidardaki İşçi Partisi daha da yıprandı. Sağa savrulma merkez sağla kısıtlı kalsa yine iyi, asıl kötüsü Hollanda, Danimarka, Finlandiya, Avusturya, Yunanistan, Romanya ve Macaristan gibi birçok ülkede, aşırı sağ ve göçmen karşıtı partilerin oyları sinyal verecek şekilde arttı. Dikkatinizi çekerim: Hollanda ve Danimarka gibi ülkeler, yakın zamana kadar Avrupa’nın en sakin, en liberal ülkeleri idiler.

GÖRMEMEK ÇÖZÜM DEĞİL

Diğer taraftan, İngiltere’de AB karşıtı parti "UK Independence Party", İşçi Partisi’nden çok oy aldı. Hemen hatırlatayım, yakın tarihte Türkiye ile Afrika ülkelerini karıştırıp kadın sünnetinden şikáyet eden adamın genel başkanı olduğu bir partiden bahsediyoruz. Dahası, faşizan görüşleriyle bilinen BNP (British National Party) yüzde 6.2 oranında oy aldı.

Böyle bir Avrupa’da, Türkiye’nin tam adaylığı sürecinin nasıl seyredebileceği konusunu geçsek bile ortada, demokrasi standardını Avrupa’nın belirlediği bir dünyada siyasetin nasıl seyredeceği, hangi eğilimlerin ve gerilimlerin tırmanışa geçeceği gibi devasa bir sorun var.

Ama biz ısrarla tüm bunları görmezden geliyoruz.

Unutmayalım: Bunları görmezden gelmek demek, aslında önümüzü göremez hale gelmek demektir...
Yazarın Tüm Yazıları