Paylaş
Sistem kilitlendi, tek çözüm, yasaya eklenecek bir madde.
TRAFİK sigortasında ciddi kaos yaşanıyor. Tüketici, yüksek oranda artan primlerden şikayet ediyor, sigortacılar zarar ettiklerinden ve zararın da karşılanamayacak boyuta ulaştığından yakınıyor. Trafik sigortası; başta 20 milyon araç sahibi ile 25 milyon sürücü olmak üzere halkın tamamını yakından ilgilendirdiğinden popülist söylemlere de uygun bir konu.
Hal böyle olunca da hemen hemen her gün, ‘sigorta vurgunu’ başlıklı haberler çıkıyor, tüketici dernekleri ve sivil toplum örgütleri, sigortacıları şikayet ediyor, Meclis’te gensorular veriliyor, siyasetçiler konuya müdahil olmaya; sigortacılar da haklılıklarını anlatmaya çalışıyor. Kelimenin tam anlamıyla trafik sigortası sistemi kilitlendi ve bugünden yarına da çözüm bulunması pek mümkün gözükmüyor.
Hadi açıklayayım; primler artıyor ve son olarak artış oranı yüzde 80’e yaklaştı. Evet, trafik sigortasının fiyatı, yüzde 80 arttı. Böyle giderse artmaya da devam edecek. Sigortacılar da bu artışı kabul ediyor ama şunu da ekliyor: “Bir sorun, neden artırdık.”
NASIL BU HALE GELDİ?
Peki, nasıl bu noktaya gelindi? Birçok nedeni var ama önemlisi, son yıllarda sigortacıların ödedikleri vefat tazminatlarındaki artış ve bu tazminatların hesaplanmasına yasa ile standart getirilmemesi nedeniyle verilen yanlış yargı kararları. Şöyle ki: Yakınını trafik kazasında kaybeden, alacağı tazminatı beğenmiyor; mahkemeye müracaat ediyor. Dava üç-dört yıl sürüyor, sonunda mahkeme, iki-üç katı tazminata hükmediyor. Ve standart olmadığından bu tazminatlar mahkemeden mahkemeye, bilirkişiden bilirkişiye değişiyor.
Sadece bu kadar da değil. Mahkemeler, kusurlu sürücülere bile tazminat ödenmesine hükmeder hale geldi. Örnek mi? Alkollü sürücü kendi kusuru ile kaza yapıp, hayatını kaybetse bile mahkemeye gidildiğinde, yakınları sigortadan tazminat alabiliyor. Trafik sigortasında zaman aşımı 10 yıl olduğundan; sigortacılar, her poliçeden 10 yıl bolunca sorumlular ve bu süre içinde verilecek tazminat kararlarını da paşa paşa ödemek zorundalar.
ŞİRKETLER ZORDA
Peki, yargının gerekçesi ne? ‘Vatandaş, koskoca sigorta şirketinden zengin değil ya ödesinler’ deyip, tüketicinin yanında olmak. Doğru bir yaklaşım, ama işin bir de diğer tarafı, yani sigortacılar tarafı var ve bu kesimde, bıçak kemiğe dayandı. Sadece bu yılın 9 ayında şirketler, trafik sigortasında 1,7 milyar lira zarar açıkladı ve son 10 yılda şirketlerin toplam zararı 7 milyar liraya ulaştı. Düne kadar diğer sigortalardan kar ettikleri için trafikteki zararı yönetebilen şirketler, trafikteki zarar nedeniyle artık idare edemiyor, özsermayeleri eriyor.
Daha açık şöyle anlatayım: Hem yargı kararları hem de yapılan düzenlemeler, ileriyi düşünmeyip, tüketiciyi bugünlük koruduğu için; 10 yıllık zaman aşımı nedeniyle sigortacılar hesaplamadıkları bir maliyetle karşı karşıyalar. Nasıl mı? Alkollü sürücüye tazminat ödenmesi sigorta kapsamında olmadığından, sigortacılar primi belirlerken bu riski fiyatlandırmıyor. Ancak bir mahkemenin verdiği karar emsal teşkil ettiğinden, bunu duyan herkes de mahkemelere başvurduğundan, şirketler; 7-8 yıl öncesine ait hesapta olmadığı için primini de almadıkları tazminatları ödemek zorunda kalıyor.
O zaman da akıllara şöyle bir soru geliyor: Tüketici ile kasıt, hangi tüketici? Kusurlu olmasına rağmen tazminat ödenen ya da mahkeme kararı ile daha fazla tazminat alan tüketici mi; yoksa bunlardan dolayı sigortanın primine bugün yüzde 80, yarın belki yüzde 100, öbür gün yüzde 150 ödemek zorunda kalan tüketici mi?
YASAYA BİR MADDE
Tüketici adına, bazı derneklerin baskısı ile ticari araçların primlerine sınırlama getirildi. Ne değişti? Hiç, yine primler arttı. Çok kaza yapan yüksek prim ödemekten kurtuldu, sevindi; hiç kaza yapmayanın primleri arttı, üzüldü. Diyorum ya, hangi tüketiciyi koruyacağız? Açıkça söyleyeyim, sorunun çözümü için trafik kanununda yapılacak küçük bir değişiklikle, vefat tazminatlarının belli standarda bağlanması yeterli olacaktır. Böylece mahkemeden mahkemeye, kişiden kişiye değişen uygulamalar bitecektir.
Eminim her zaman olduğu gibi birileri, ‘kardeşim sen tüketici karşıtı mısın, şirketlerin adamı mısın?’ diye höykürecektir. Karşıt da değilim, taraf da değilim. Birileri birilerine şirin gözükecek, birileri popülist politika yürütecek diye gerçeklerden kaçacak değiliz. O tüketici, bu tüketici diye ayrım da olmayacağı gibi, ‘şirketler zarar edersen etsin, batarsan batsın, bize ne’ demekle de olmaz. Ortada büyük bir sorun var ve bakanıyla, milletvekiliyle, sivil toplum örgütleriyle, sigorta şirketleri ve acenteleriyle tüm kesimlerin taşın altına elini koyup, bu sorunu acil çözmesi lazım.
Primler Neden artıyor
Ölümlü kazaların sayısı artıyor.
Vefat tazminatının hesaplanmasında standart olmadığından farklı yargı kararları tazminatlar arttı. Şirketler 100 lira prime karşılık 130 lira hasar ödüyor.
Mahkemelerin kusurlu sürücünün yol açtığı kazalara da tazminat ödenmesini istemesi sigorta şirketlerinin maliyetlerini artırdı.
Sigortada zamanaşımı 10 yıl olduğundan, yargı da farklı kararlar verdiğinden şirketler primini almadıkları poliçeler için tazminat ödüyor.
Döviz artışı nedeniyle yedek parça fiyatları arttı.
Araçlarda oluşan değer kaybı sigortadan ödenmeye başlandı.
DOĞRU BİLİNEN YANLIŞLAR
Şirketler serbestçe hareket ediyor: Sigorta primlerini şirketler belirlese de ödenecek tazminatların limitlerini Hazine belirliyor.
Hem kasko hem trafiğe gerek yok: Kasko sadece kendi aracınızdaki maddi zararı, trafik ise karşı tarafa vereceğiniz maddi ve bedeni zararı karşılıyor.
Trafiğin fiyatı kaskoyu geçti: Normal çünkü kasko aracın zararı için yapılıyor, trafik ise kazada ölümüne neden olduğunuz kişi ve kişiler için vefat tazminatı ödüyor. Biri mal için diğeri can için yapılıyor.
Şirketler primin tamamını alıyor: 500 liralık primin yüzde 10’u Sosyal Güvenlik Kurumu’na, yüzde 8’i Güvence Hesabı’na aktarılıyor, yüzde 15’i acente komisyonu olarak ödeniyor. Yüzde 5 de vergi var. Şirkete 310 lira kalıyor.
Şirketler zarar ediyorsa, satmasınlar: Zorunlu sigorta, şirketler satmıyorum diyemez. Satmazlarsa ruhsatlarını devlet iptal eder.
Paylaş