FRANSIZ Meclisi, Ermeni iddialarının reddini suç sayan yasa tasarısını kabul ettiği gün Başbakan Erdoğan, Fransa’ya yönelik yaptırımları bizzat kendisi açıkladı.
Bu yaptırımların içinde Fransız mallarının alınmayacağı, Fransız şirketleri ile iş yapılmayacağı var mı? Yok. Başbakan sekiz maddelik yaptırımları açıklarken, Fransız şirketlerine yönelik boykot çağrısında mı bulundu? Hayır. Ne dedi, Başbakan: “Yasanın Fransa’daki seyrine göre yeni tedbirler gündeme gelecek.” Ama yok. Seyrin ne olacağını görmeden, daha Fransa Meclisi’nde oylama biter bitmez; önce bazı sosyal medya sitelerinde, ardından da kimi gazetelerde boykot çağrıları başladı. Hatta bazı gazeteler işi daha da ileri götürüp, birinci sayfalarında, ‘günlerini gösterin’ dercesine, çarşaf çarşaf Fransız şirketlerinin logoları ile birlikte isimlerini yayınladı. Hadi, bu olabilir diyelim. Ya, Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan’ın “Hükümet olarak boykot, ambargo kelimesini zikretmemekle beraber halkımızın hislerine tercüman olmak zorundayız” demesine, ne demeli. Hadi, Zafer Çağlayan, bu tür çıkışları ile bilinir. Peki ya, Avrupa Birliği Bakanı Egemen Bağış’ın “Türk milleti duygusaldır, tepkisini koyar” diyerek, adeta boykot çağrısı yapmasına.
BİNLERCE KİŞİYE İSTİHDAM SAĞLIYORLAR
Bir noktayı atlıyoruz. Sigortacılıktan bahsedeyim. Sigorta sektöründe Fransız şirketleri yok mu? Var. Hem de sektörün büyük şirketleri. Şu kadar yatırım yapmışlar, bu kadar sermaye getirmişleri falan bir kenara bırakıyorum.
Bu şirketlerde binlerce kişi çalışıyor. Acenteleri de hesaba katarsanız istihdam sayısı on binlere çıkıyor. Ve bu şirketlerin çalışanlarının yüzde 99’u da Türk. Kapıdaki görevlisinden, en üst düzey yöneticisine kadar hepsi Türk. Tüm bu şirketlerde görev alan Fransızların sayısını toplasanız iki elin parmaklarını geçmez.
Onlar da gelip, geçiciler. Bugün Türkiye’deler üç ay sonra yoklar.
Dikkatinizi çekerim, finanstan, sigortacılıktan bahsediyoruz. Fransız parfümünden, şarabından, peynirinden ya da gömleğinden, kravatından, ceketinden değil.
Sigortacılıktan. İşte atladığımız nokta burası.
Peki, biz neyi boykot edeceğiz? Eşimizin, dostumuzun çalıştığı şirketleri mi? Nasıl boykot edeceğiz? Bu şirketlerden evini, aracını, işletmesini, sağlığını sigorta ettirenler, poliçelerini mi yırtıp, atacak? Yoksa, ‘bu şirketlerden sigorta satın alma’ mı diyeceğiz? Bireysel emeklilik yaptıran, ‘ver birikimlerimi ayrılıyorum’ mu diyecek? Ve ya da kredi alanlar, ‘Sen Fransız sermayelisin, krediyi ödemiyorum kardeşim’ mi diyecek? Nasıl olacak?
SİGORTA SATIYORLAR PEYNİR DEĞİL
Daha açık şöyle anlatayım. Türkiye’de sigortacılık alanında faaliyet gösteren bu şirketlerin kimilerinin sadece adı Fransız, kimilerinin ise kağıt üstünde ortaklık yapılarının karşısında sadece Fransız isimleri geçiyor. O kadar. Çalışanları Türk. Ürünleri Türk. Topladıkları prim Türkiye’de kalıyor, milyarlarca dolarlık hasarlar bu primlerden ödeniyor.
Hal böyleyken, Fransız Meclisi’ndeki bir avuç kendini bilmezin yaptığının faturasını buradaki şirketlere mi çıkartacağız? Hadi, hırs yaptık, çıkarttık... Bundan kim zarar görecek? Bu şirketlerde çalışan bizim vatandaşımız. Altını bir kere daha çiziyorum. Bahsettiğimiz şirketler Fransız parfümünü, peynirini, şarabını, giyimini ithal eden şirketler değil. Şunu da belirteyim. Sigorta sektöründeki Fransız şirketlerinin sermayedarları yıllardır Fransa’da Türk lobisine katkı sağladılar, bu tür abuk sabuk yasa tasarılarının gündeme gelmemesi için çalıştılar. Son gelişmeden de ciddi rahatsızlar.
O nedenle, hükümetin bir dizi yaptırımı uygulama koyup, ‘durumun seyrine bakacağız’ dediği bir ortamda; ‘ambargo’, ‘protesto’ diye bağırırken; bundan kimin, nasıl etkileneceğini de düşünüp, hareket etmek gerekiyor.