Paylaş
Son iki gündür dinliyoruz da zaten. Bize ise, konunun bir başka boyutuna değinelim. Kimsenin gündeme getirmeyeceği, belki de getirmek istemediği boyutuna. Kütahya, birinci derecede deprem bölgesi. Nitekim, depremin meydana geldiği Simav’da öyle. Kütahya’da toplam konut sayısı, 123 bin 450. Bu konutların ise, sadece 18 bini zorunlu deprem sigortası yaptırmış. Depremin meydana geldiği Simav’da da bin 526 konut depreme karşı sigortalanmış. Daha açık bir anlatımla, 99 depreminden hemen sonra uygulamaya giren ve her konutun yaptırması gereken zorunlu deprem sigortası var ya… İşte bu sigortayı, birinci derecede deprem bölgesi olan Kütahya’daki konutların sadece yüzde 14’ü yaptırmış.
Türkiye geneline baktığımızda da durum farklı değil. Toplam sigortalanması gereken 13 milyona yakın konut var ve bunların yüzde 26’sı yani, 3,5 milyonu, sigortalı. Eminim bundan sonra yazacaklarım kimi kesimlerin pek hoşuna gitmeyecek ama ortada da yadsınamaz bir gerçek var. Bunun da bir şekilde gündeme gelmesi gerekiyor. Kütahya’daki depremin şiddeti, 5.9. Büyük mü? Değil. Orta hatta ortanın da altında bir deprem. Oysa bakıyorsunuz, binaların çatıları çökmüş, ciddi çatlaklar oluşmuş. Anlayacağınız kimi konutlar oturulamaz halde. Yani, ortada ciddi maddi hasar var. Depremin hemen sonrasında, devlet büyüklerimizin açıklamalarına dikkat ettim, geçmiş depremlerdekilerden hiç de farkı yok: “Gereğini yapacağız.”
Nedir, gereğini yapmak? Çadır kentler oluşturup, aylarca insanları, zor şartlarda buralarda yaşamaya mahkum etmek mi? Geçici deprem konutları yapıp, “dört duvar kurduk gerisi size kalmış artık” demek mi? Yoksa, TOKİ’nin, bir buçuk sene sonra bitecek apartmanlar inşa etmesi mi? Hangisi? Ya da nereye kadar her deprem sonrası gereği yapılacak?
Kimse kusura bakmasın, bugüne kadar ki deneyimlerimiz, “gereğini yapacağız” söyleminin çok da altı dolu bir söylem olmadığını bize öğretti.
Ben size, bundan sonra Kütahya Simav’da neler olacağını söyleyeyim mi? Halkın bir kısmı başka yerlere göç etmek zorunda kalacak. Kalanlar, çadır kentlerde ya da geçici konutlarda zor şartlarda yaşam sürmeye çalışacak. Başbakan talimat verirse, TOKİ inşaata başlayacak. Tabi bu arada sigortası olanlar, en geç bir ay içinde Doğal Afet Sigortaları Kurumu’ndan (DASK) parasını alıp, yoluna devam edecek. İşte, size üç aşağı beş yukarı yaşanacaklar. Oysa bizim, bu gibi durumlar için yıllar öncesinde başlattığımız, dünyada birçok ülkenin gıpta ettiği, kimi ülkelerin de örnek model olarak alıp, uyguladıkları zorunlu deprem sigortamız var. Olayı bakın ki, dünya ülkeleri örnek gösteriyor, DASK uluslararası alanda ödüller alıyor; biz de ise, ne deprem öncesinde ne de sonrasında devlet büyüklerinden bir tanesi bile deprem sigortasını telaffuz etmiyor.
Hazır yeri gelmişken yine kimsenin dillendiremediği bir konuyu daha gündeme getireyim. Önümüz seçim. Bakın partilerin programlarına ya da dikkat edin parti liderlerinin meydanlardaki söylemlerine. İstisnasız hepsi, deprem gerçeğini kabul edip, depreme dayanıklı konutlar inşa edilmesinden dem vuruyorlar. Bunun eleştirilecek hiçbir tarafı yok. Eminim herkes, sonuna kadar bu söylemin arkasındadır. Ama kimse, mevcut 13 milyon konut stoğunun ne olacağından bahsetmiyor. Konut stoğunun durumu ortada. Ufacık bir depremde kimileri çatlıyor, kimileri de pıtır pıtır dökülüyor. Tıpkı Kütahya Simav’da olduğu gibi. Peki, bu konutlar ne olacak?
Her ufak depremde TOKİ’nin, talimatla, devlet bütçesinden konut inşa edecek hali yok. Kaldı ki, bu binalar devlet bütçesinden karşılıksız da yapılmıyor. Vergi olarak bir şekilde halka yansıtılıyor. Lafı fazla uzatmaya gerek yok. Bu işin tek yöntemi, sigorta. Dünya da bu iş böyle yürüyor. Evet, bundan sonra yapılacak tüm konutları depreme dayanıklı inşa edelim ama mevcut konut stoğu için de zorunlu deprem sigortası uygulamasını yaygınlaştıralım.
Bunun için özel bir çaba sarf etmeye de gerek yok. Devlet büyüklerimiz birkaç kere deprem sigortasının gerekliliğini telaffuz etseler, uygulamanın arkasında olduklarını ortaya koysalar, birkaç yasal düzenleme yapsalar yeter. Zaten mevcut konutların yüzde 26’sı sigortalı. Kısa zamanda bu oran yüzde 70’lere çıkar.
Paylaş