Paylaş
İşin aslını isterseniz, bir okuyucumdan aldığım mektuba kadar, anlatacağım olayların yaşanabileceği, aklımın ucundan geçmezdi. O mektuptan sonra küçük bir araştırma yaptım; birkaç münferit olay mı, daha fazlası da var mı, diye... Durum gerçekten de vahim boyutlarda. Şimdi sizlere, yaşananlarla ilgili birkaç örnek vereceğim. Bunlardan biri okuyucumdan aldığım mektup... Diğerleri ise ilgili resmi kurumlara yapılan müracaatlardan sadece iki tanesi. Önce okuyucumdan başlayayım, sonra da diğerlerini paylaşayım...
“Birkaç sene önce babam aracını sattı. Fakat noterde satış sözleşmesi bir hafta sonra gerçekleşti. Bu süre içinde alan kişi kaza yapmış ve birini sakat bırakmış. Sigorta şirketi 24 bin lira ödeme yapmış. Fakat aracı kullanan, yani babamın sattığı kişi, ehliyetsizmiş. Araç o sırada babamın üzerinde olduğundan sigorta şirketi, ödediği parayı mahkeme kararı ile bizden istiyor. Bu para bizim için küçümsenecek bir rakam değil.”
VATANDAŞIN BAŞINA NELER GELDİ?
“1999 yılında aracımı maddi sıkıntılar yüzünden sözlü olarak bir başkasına sattım. Şehir değişikliği ve bazı sorunlar nedeniyle kati satış sözleşmesini ve ruhsat değişikliğini ancak 2008 yılında yapabildim. 2010 yılında evime haciz kararı geldi. Nedenini öğrenmeye çalışırken, aracı sattığım kişinin, 2004 yılında alkollü haldeyken kaza yaptığını ve birinin ölümüne neden olduğu ortaya çıktı. Aracı alan kişi trafik sigortasını da yaptırmamış. Aynı aracı bu sefer bir başkası kullanırken, 2006 yılında yine kaza yaptığı ve iki kişiyi yaraladığı ortaya çıktı. Trafik sigortası yine yokmuş. Bu kazalar nedeniyle sigorta sistemi ölenler ve yaralananlar için tazminat ödemiş. Kazalar sırasında araç benim üzerimde gözüktüğünden benden 94 bin lirayı ödememi istiyorlar. Bunun için evime haciz işlemi başlattılar. Ben, işçiyim. Böyle bir parayı ödeyecek gücüm yok. Bu olaydan dolayı maaşıma haciz geldi ve işten çıkartıldım. Ailece sağlımız bozuldu, ben ve eşim hasta olduk. Çocuklar ise perişan halde. İlk kazayı yapan kişi de hapiste. Tüm bu yaşananlarda benim hiçbir suçum yok.”
Bu da bir başka örnek...
“1999 yılında bir motor aldım ve 2000 yılında askere giderken sattım. Sattığım kişi 2004 yılında yaralamalı kazaya karışmış. Alan kişi trafik sigortasını yaptırmamış. Askerdeyken gazi oldum. 2007 yılında evime mahkeme celbi geldiğinde, kazayı öğrendim. Davalar bitti ve ben kaybettim. Evime, maaşıma haciz geldi. Zaten var yok bir maaşım var. Evimi de eş dost yardımı ile yaptım. Keşke ölseydim, keşke şehit olsaydım, çocuğum ve ailem bu sıkıntıları çekmezdi.”
EVİNİZE, MAAŞINIZA HACİZ GELEBİLİR
Sanmayın ki, bunlar 5-10 olaydan ibaret. Böyle binlerce olay ve ilgili kurumlara yardım talebinde bulunan müracaatlar var. Binlerce de mahkemelerde davası süren dosya var. Davaların hepsi de sigorta sisteminin lehine sonuçlanıyor.
Çünkü, trafik sigortası, kişilerin kazalarda göreceği bedeni zararları karşılamak için yapılıyor. Kanunen sigortanın yapılması zorunlu, yaptırılmaması ise, suç. Sigorta varsa şirket, tazminatı ödüyor... Yoksa da ödüyor ama bu sefer, araç kimin üzerinde gözüküyorsa, o kişiden ödediği parayı hukuk yoluyla alıyor. Çünkü, araç kimin üzerinde ise o kişinin trafik sigortasını yaptırmaması suça giriyor. Kanun da sigorta sistemine bu hakkı tanıyor.
“Ben aracımı sözlü satmıştım” demek, ne sigorta sistemi ne de hukuk karşısında bir anlam ifade etmiyor. Ya da, “Aracı arkadaşıma vermiştim, o da sigorta yaptırmamış, beni ilgilendirmiyor” demek de bir şey ifade etmiyor. Tıpkı, yukarıda anlattığımız yaşanmış olaylarda olduğu gibi.
O yüzden, aman diyorum, aracınızı satarken dikkat edin... Sözlü satış yapmayın, çünkü sözlü satış diye bir kavram yok. Paşa paşa kuralına uygun, kanunların kabul ettiği satışı yapın… Yapın ki, sonradan başınız ağrımasın. Ama yok, “Satacağım kişinin vergiyi ve alım-satım ücretlerini ödeyecek parası yok, o yüzden sözlü satış yapacağım” diyorsanız... 100 bin liralara yakın borcu ve evinize, maaşınıza gelecek haczi de kabul edeceksiniz; ‘aracı satmıştım, ben kullanmıyordum’ gibi bahaneler üretmeyeceksiniz.
Paylaş