Ve hastalık sezonu başladı

Hiç istemem, sıkıntılı ve sorunlu şeyler hakkında yazı yazmayı... İsterim ki içiniz açılsın, şenlenesiniz biraz. Ne var ki kış ayları buna pek uygun değil.

İrtibatta bulunduğum 10 annenin dokuzu şu anda çocuğunun hastalığından şikayetçi. Geriye kalan 'bir' de her an diğerlerine katılacağının farkında. Kimi anne kat be kat giydirerek korumaya çalışıyor çocuğunu, kimisi evden çıkartmayarak, hatta bazıları kimseyle görüştürmeyerek...

Ne var ki hiç biri işe yaramıyor ve havada dolaşan o pis yaratıklar çocuklarımızın burunlarından içeriye giriveriyor.

Önce aksilik ve huysuzluk başlıyor, burunlar akıyor, hapşi, hupşi, öhö öhö derken, dereceyi çocuğun bir taraflarına sıkıştırabilme koşuşturmacası başlıyor.

Evet, ateş de var: Hemen doktor aranıyor. Hatta hemen doktora götürülüyor. Tahmin de ettiğiniz gibi solunum yolu bozukluklarından biri... Ne olduğu o kadar önemli değil, hastalık işte...

Doktorlar da yetmiyor, tecrübeli arkadaş anneler aranıyor. Öksürük sesi, hapşırma tınısı, gözlerin ifadesi tarif ediliyor ve onay alınıyor.

İLK ANTİBİYOTİK TECRÜBEM

Neyse, reçeteler yazılır, ilaçlar alınır. Her ne kadar kaçınılsa da antibiyotiksiz geçmiyor bir türlü...

Eczacılar neden ilaç kutularına yazar kaç kere kaç ölçek verileceğini diye merak ederdim: Öyle bir öğrendim ki!!!

Günde bir kere verilecek antibiyotiği kutunun üzerine de yazmayınca üç kere verince ve oğlanı haşat edince anlıyorsunuz neden yazıldığını...

İlk antibiyotik tecrübem: Burun damlalarını bile tane tane sayan ben, böyle bir hata yapmış, oğlanı pişik etmiş, poposunu cayır cayır yakmıştım. Ne kadar ağladığımı size anlatamam. Bunu nasıl yapabilirdim?

İşte hastalık paniği ile her şeyi yapabiliyorsunuz.

Ve nedense bir türlü alışamıyorsunuz hastalıklarına...

Geceleri gidip gidip nefesini dinliyorsunuz. Bunun da bir tekniği var tabii. Hafifçe derin bir nefes alıp tutuyorsunuz. Dinliyorsunuz ama 3-4 nefesten sonra emin oluyorsunuz. Civardan gelen her tıkırtı konsantrasyonunuzu bozuyor. Sonra da rahatlayıp bırakıyorsunuz nefesinizi. (Hala yaşıyorsanız tabi!!!) Yavaşça yanına yaklaşıp ateşine bakıyorsunuz. Benim gibi sadece dudaktan anlayanlardansanız minik bir akrobasi hareketi ile yatağa eğiliyor, çocuğun üzerine düşme tehlikesi bile yaşayabiliyorsunuz.

ONLAR HASTA, BİZ PERİŞAN

Ve tabii gece ilaç verme faslı...

Baba tutar, anne loş veya karanlık ortamda ilacı dökmeden o ufacık ağıza isabet ettirmeye çalışır. Çocuk neye uğradığını anlamaz ve uyku sersemi böğürür. Uyanırsa yandınız zaten...

Ya gece öksürük krizleri: Şuruplar, ballı sütler, buhar makinaları...

Yok yok yok... Onlar hasta... Her zaman hasta...

Biz perişan... Üstelik hasta olma hakkımız da yok...

Şu anda oğlan yine hasta... Yanımda verilecek ilaçların listesi: Sabah 3 şişeden, öğlen 2 şişeden akşam yine 3 şişeden ilaç var. Karıştırmamak için evin her tarafında saatleriyle hazır listem. Artık oğlan da o kadar alıştı ki, ben unuttuğum zaman hatırlatıyor bana: 'Annem, ilaçlarımızı içmedüüüük!'


Elde tabak çocuğun peşinde koşan, ağzına kaşık kaşık mama tıkan anne olmayın


İnsan anne olduktan sonra bilgisayarda öyle rahat ve bol zaman geçiremiyor. Dolayısı ile ben arada sizin için ne var ne yok bir bakayım dedim ve çeşitli internet sitelerinde faydalı şeylerle karşılaştım. Bunlardan birincisi ailem.com adresinde çıkan bir yemek yazısı. Yeni katı yemeğe başlayanlar için... Derli toplu olan bu yazıyı biraz daha genişletip size sunmak istedim. Mutfağın duvarına asın, rahat edin. Bebeğinize vereceğiniz ek gıdayı onun gelişim düzeyine göre ağzında kontrol edebileceği ve yutabileceği besinlerden yumuşak, pürtüksüz yarı sıvı besinler seçin. Bebek büyüdükçe pürtükler artsın ki taneli yemeğe alışması zor olmasın.


Her türlü gıda doğal ve taze hazırlanmış olmalı.

Besinlere katı yağ, şeker, tuz ve baharat katmayın. Besinlerin doğal tatlarına alışmasını sağlayın.

Hazırladığınız gıdaları oda ısısında 2 saatten fazla bekletmeyin. Buzdolabında da en fazla 2 gün tutun.

Konserve, dondurulmuş ve paketlenmiş yiyecekleri, hazır meyve suları ve kolalı içecekleri, içine boya, tatlandırıcı veya aroma katılmış besinleri bebeğinize asla vermeyin. Kavanozdan yemek veriyorsanız kalanı atın.

Yeni besinleri bebeğiniz aç iken deneyin. Onun yorgun olmadığı ve sakin olduğu bir dönem seçin.

Yutmasını kolaylaştırmak ve ek gıdanın akciğere kaçmasını engellemek için ek gıda verirken onu kucağınızda kendini güvende hissedecek şekilde dik olarak tutun.

Her yeni gıdaya tek tek ve yavaş yavaş başlayın, az miktarda başlayıp, miktarı zamanla (3-4 gün) artırın.

Sevmediği bir gıdayı zorla vermeyin, yeniden denemek için bir süre geçmesini bekleyin.

Ek gıdaları bebeğe uygun bir kaşıkla verin, biberon kullanmayın.

Beslemeden önce bebeğin kaşıktaki yiyeceğe ilgi göstermesini bekleyin, isterse bebeğin yiyeceği elleyerek tanımasına izin verin.

Öğünlerde alacağı gıda miktarını bebeğinize bırakın, yemek istemediği takdirde ısrar etmeyin.

Yeme hızı bebek tarafından belirlenmelidir.

Zamanla bebeğinizin kendi kendine yemesine izin verin, bu onun özgüvenini artırır.

Ek gıdalara başladıktan sonra da bebeğinizi emzirmeye devam edin.

Çocuğunuza bir yaşına gelene kadar inek sütü vermeyin. Erken yaşta verilen inek sütü çocuğunuzda allerji ve kansızlık yapar.

Çocuğunuzu kansızlıktan korumak için demir yönünden zengin (et, yumurta, mercimekli baklagiller, pekmez) ek gıdalar verin.

Çocuğunuza vereceğiniz ek gıdaların A vitamini açısından da zengin (taze sebze ve meyve) olmasına dikkat edin. Bu onu hastalıktan koruyacaktır.

Üç yaşın altındaki çocuklar günde altı öğün beslenmelidir.

Çocuğunuz ile birlikte siz de yiyin. Bu onun iştahını artıracaktır. Çocuklar kalabalıkta yemek yemeyi severler.

Beş yaşına kadar çocuğunuza fındık, fıstık, çekirdek gibi küçük kuru yemişler vermeyin. Bunlar nefes borusuna kaçarak boğulmaya veya akciğerlerin zarar görmesine neden olabilir.


Sebze Yemek İstemiyor


Meyve sebze yerine geçer, istediği meyveleri ya da meyve sularını verin.

Salatalık, havuç gibi sebzeleri çiğ olarak çubuk biçiminde hazırlayın, hoşuna gidebilir.

Evde siz de sebze yemekleri yiyin zamanla görerek alışır.

Sevdiği yemeklere (çorbalara, köfteye, soslara) rendelenmiş olarak sebze ekleyin fark etmeden yer.


Hep Şekerli Şeyler Yemek İstiyor


Evde fazla şekerli besin bulundurmayın, kolayca bulup yiyemesin.

Meyve bulundurun, canı tatlı isteyince meyve yesin.

Çikolata ve şekeri ödül olarak kullanmayın.

Kurabiye ve kekleri meyveli yapın daha az şeker kullanmış olursunuz.


Et Yemek İstemiyor


Köfte sert geliyor olabilir, köfteleri minik minik yuvarlaklar yapıp kürdanla yemelerini sağlayabilirsiniz.

Kırmızı et sevmiyorsa tavuk ya da balık da olabilir. Yalnız iyi pişirin.

Makarna seviyorsa üstüne kıymalı sos yapın.

Kıymalı börek ya da poğaça sevebilir.

Mercimek, nohut, kuru fasulyede de et gibi protein ve mineraller vardır. Seviyorsa bunlardan yemek yapın.

Yumurta sarısının da besin değeri aynıdır, doğrudan ya da terbiye ve kek içinde yumurta verilebilir.

Fındık, ceviz gibi kuru yemişlerde de etlerdekine benzer maddeler vardır. İki yaşından büyükse kuruyemiş olarak verin, küçükse fındıklı, cevizli kek yapın. Sütlü tatlılara dövülmüş ceviz koyun.


Süt İçmek İstemiyor


Sütü soğuk mu, ılık mı, sıcak mı sever, deneyerek bulun.

Bardağına renkli kamışlar koyun onlarla içmeyi sevebilir.

Sütlaç, muhallebi gibi tatlılar yapın.

İçine meyve ezip koyabilirsiniz.

Peynir ve yoğurt da süt

yerine geçer.

Yemeklerin üzerine yoğurt

ya da peynir

ekleyebilirsiniz.


ANNEMİN KÖŞESİ


Babam hediyeyi kime almış?


Özet anlatıyorum: Yılbaşı öncesi. Annem telefonda babamın bir kalem beğendiğini söyledi. Ben de kalemin satıldığı mağazayı aradım ve ellerinde olup olmadığını sorarken kadın bana 'Babanız dün buradaydı, kaleme baktı; sanırım annenize de bir hediye aldı' dedi. Tip tarifi yapıldı. Evet, o babam...

Ben de annemi aradım. Kalemle ilgili bilgileri verdikten sonra 'Sana da bir hediye almış galiba,' dedim. Annem 'Olamaz ki, çabuk mağazayı ara ne almış sor' dedi. Ben yine orayı aradım ve görevli bana 'Ajanda' dedi. İçim rahatladı çünkü annem ajandaya bayılırdı. Hemen annemi aradım ama annem çığlık çığlığa 'Bana değil, biz beraber ajanda aldık bana. Kime aldı o zaman' diye kriz geçirmeye başladı. Onu sakinleştirmek istedim ama 'Ben babanın yanına gidiyorum' deyip telefonu suratıma kapattı.

Aynı iş yeri ama biraz uzak yerlerde çalıştıklarından hemen babamı arayıp 'Baba, annem ajandayı öğrenmiş sana geliyor,' dedim nedense...

Babam da gülme krizi geçirerek telefonu kapattı.

Sonra ikisi beraber aradılar gülerek... İş için önemli birine almış babam hediyeyi. Ama annemin ona böyle bir koz vermesi de çok hoşuna gitti doğrusu...

Ben mi...

Ben aptalca ortalığı karıştırmışım...


Anlatın beraber gülelim


-anneee?

-efendim oğlum ?

-sen napiyyyon ?

-yemek yapıyorum oğlum ..

-niye yapiyonn ?

-baban gelince hep birlikte yiyelim diyee

-anne bu ne ?

-buzdolabı

-kimin ?

-bizim

-kim verdi?

-biz aldık

-nerden aldık?

-buzdolabı satan mağazadan

-niye aldık?

-içine yiyeceklerimizi koymak için ..

-kim koydu yiyecekleri

-ben koydum oğlum

-niye koydun

-bozulmasın diye

-kim bozmuş?

-kimse bozmamış, koymazsak yiyecekleri buzdolabına bozulurlar yiyemeyiz ..

-ne koymazsak ?

-mesela senin danonelerini koymazsak bozulurlar ..

-iih iih bozulmazlar, babam yapar !

İlgi BULUT & Tuna 2 yaşında
Yazarın Tüm Yazıları