Doktor tavsiye edilmez. Bunu artık bir kural gibi biliyoruz. Ama kitap tavsiye edilir. Ya da kitapta doktor seçimine dair olabilecek bilgiler aktarılabilir.
Dizimax’te oynayan House dizisinden sonra sağlık konusunda ciddi bir paranoyak haline geldiğimi söyleyebilirim. Sıradan, en ufak bir rahatsızlık belirtisinin, dünyanın en acayip ve nadir görünen hastalığı olabileceğini bile düşünüyorum. Biliyorum, sağlıklı bir durum değil. O yüzden de seyretmenin dışında okumaya da karar verdim.
Tam o sırada elime bir kitap geçti: "Doktorlar Nasıl Düşünür?" Dr. Jerome Groopman tarafından yazılan bu kitabı elimde kalem, ders kitabı gibi okudum.
Size bir doktor adı veremem belki. Ama bir anne olarak, özellikle çocuk doktorumuza karar verirken ne gibi noktaları göz önünde bulundurabileceğiniz konusunda yardımcı olabilirim.
Bir kere çocuğunuza ayrılan zaman önemli. Her annenin, çocuğunun doktorundan, sanki tek hastası kendi oğluymuş gibi özel ilgi beklemesi son derece normal. Kitapta da bu geçiyor. Bir hastasının annesinin kendisine böyle söylediğini anlatan Dr Groopman, "Önce bencil görünen bu istek karşısında şaşırmıştım. Ama sonra ne demek istediğini anladım: Birlikte olduğumuzda beynim sadece onun vakasıyla ilgilenmeliydi. Sorunlarını dinleyebilmem ve düşünüp taşınabilmem için zamanımı iyi ayarlamam gerekiyordu. Bu ayrıca bana gelmeden önce konularını derlemesi için hastamı teşvik etmemi de sağladı."
Burada bize önemli bir mesaj var. Doktorumuzun karşısına önceden çalışarak geçmeliyiz biz de. Çocuğumuz ya da kendimiz için, hiç fark etmez, anlatacaklarımızı detaylarıyla belirlemeli ve mümkünse sırasıyla anlatmalıyız.
Ben Sinan’ın birinci ay kontrolüne gittiğimde elimde koca bir not kağıdı ve soru listesi vardı. Hepsini teker teker doktorumuza sormuştum. Hepsini yumuşak bir tebessümle yanıtladıktan sonra, bir sıkıntı olmadığı takdirde bu kadar evhamlı olmamamı önermişti bana.
Kitabımıza dönelim. Önemli bir soru daha var: "Ciddi bir sorun var mı?"
Dr. Groopman, hasta odaya girer girmez tüm pediatristlerin kendilerine bu soruyu sorması gerektiğine inanıyor.
"Temel olarak doktorlar bilgileri ebeveynlerden alır. Bu da demektir ki doktor, ebeveynlerin çocuklarına olan ilgi seviyelerini ve herhangi bir hastalık olması ihtimaline karşı içinde bulunabilecekleri bilinçaltı veya duygusal durumu dikkate almalıdır. Bu reaksiyonlar bazen uç noktalarda olabilir: Bazı ebeveynler ciddi bir sorun olduğunu kabul etmek istemez, bazıları ise, telaşlarından dolayı normal bir durumu dahi abartır."
Kitapta pediatrinin güzel bir tanımı var. "Pediatri sanatı çocuğu daha yakından incelerken, ebeveynlerin söylediklerini tercüme etmektir".
Yani sizin söyledikleriniz gerçekten çok önemli. Seçeceğimiz doktor, ailemizden biri olabilecek kadar önem taşır bana kalırsa. Yine kitabımıza dönersek, "Pediatristler, çocuklarında ciddi bir hastalık olduğunda anne ve babanın yaşadığı umutsuzluğu çok iyi bilir. Doktorlar ümitsizlikten kaynaklanan, alakasız gördükleri taleplere dahi anlayışla yaklaşmak üzere eğitilmişlerdir." Kimse böyle durumlarla karşı karşıya kalmak istemez tabii ama kaldığımız durumlarda da şanslıysak karşımızda bizi gerçekten anlayan bir doktor olur.
Okul öncesi okuma öğretmeyin demiyoruz
ABD Kent State Üniversitesi’nin İstanbul Zeytinburnu’nda kurulmasına öncülük ettiği Kent State Koleji’ne her ay Amerika’dan gelen profesörler, belli bir konuda öğretmenleri eğitiyor. 10 uzman bu ay Prof. Dr. Wendy C.Kasten önderliğinde okuma yazma öğretimi ve teknikleri konusunda eğitim verdi. 35 yıldır bu alanda eğitimler veren ve Kent State Üniversitesi Eğitim Fakültesi Bölüm Başkanı olan Prof. Dr. Kasten’le okuma yazma koçluğu üzerine sohbet ettik. Prof. Kasten’a göre okumaya alışmak, çocuklar için evde, okulda çok küçük yaşta başlayan ve devam eden bir süreç.
Nuran ÇAKMAKÇI
Fotoğraf: Ülkühan ZEKİOĞLU
VELİLERE ÖNEMLİBİR ROL VERİYORUZ
ABD’de okuma yazmaya evde başlıyoruz ama özel olarak öğretmiyoruz. Hayatın içinde kendiliğinden bir süreç oluyor. Evde çocuğun kitaplarla, yazılarla iç içe olması bu doğal sürecin önemli bir parçası. Önemli olan çocuğun anaokuluna başlamadan önce edebiyatla, okuma yazma ile içiçe olmasını sağlamak. Benim okuduğum yıllarda velilere öğretmenler "okula başlamadan çocuğunuza okuma yazma öğretmeyin" derlerdi. Ama, artık demiyoruz. Çünkü, felsefemiz değişti. Velilerin, anne babaların o çocuğun eğitiminde önemli rol aldıklarını biliyoruz. İstediği zaman çocuğuna okusun, öğretsin. Çocuğun merakını öldürmemek lazım.
18 AYLIK ÇOCUKTAN YAZMASINI İSTERİZ
Okuma, aynı zamanda yazma demektir. 18 aylık çocuğa kalemler, renkli kağıtlar vererek onun üzerinde yazmasını isteriz. Üç yaşındaki bir çocuk böyle okuma yazmayı öğrenebilir. Doğum günü kartını bile isterse kendi yazabilir. Kimi zaman başkasını taklit ederek, kimi zaman görerek, yaşayarak yazar. Okuma-yazma hayatın bir parçasıdır, yemek, içmek gibi. Her yerde bu eğitim verilir. Sokakta, evde, alışverişte, sütün üstünde yazılan etikette, fast food kağıtlarında, alışverişte her yerde vardır.
İLGİSİNİ ÇEKECEK KİTAP BULUNCA İŞ KOLAY
Bir gün üniversitede bir deneme yaptık. Dört yaşındaki çocukları topladık ama aynı sınıfa 2 ve 3 yaşındakileri de aldık. Sonra 4 yaşındakilere hikaye okumaya başladık. Hikaye o kadar güzel, kitaptaki resimler o kadar cezbediciydi ki, bir baktık 2 ve 3 yaşındaki çocuklar da etrafımıza toplanmaya başladılar. Hatta o yaş grubu bununla yetinmeyip, kitapları aldılar, bahçeye götürdüler, oyun oynarken kitapları incelediler. Gördük ki, çocukları yönlendirecek, ilgilerini çekecek bir kitap bulunca onların öğrenmesi ve bu öğrenmeyi hayat boyu götürmesi çok kolay.
ÇOCUK OKUMAYA DOĞDUĞU GÜN HAZIR
Okuma yazma öğrenme yaşı herkes için farklı. Aslında çocuklar doğduğu anda hazırdır. 1 yaşında konuşamayan bir çocuk, eline bir kitabı alıp, "bunu okur musun" diye istekte bulunabilir. 3 yaşındaki bir çocuğun kafasında kavram olarak okuma yazma var. 5-6 yaşında ise çok rahat öğreniyorlar. Ama, bazı çocuklar, onlara öğretmeye çalıştığımız anda bundan hoşlanmıyor, zorlanıyor. Okuma yazmayı okulun bir parçası olarak gördüklerinde kendilerini kapatabiliyor. Biz, okullarımızda sadece okuma yazma değil, okuma yazma sevgisini öğretiyoruz. Okuma yazmanın hayatımızı nasıl zenginleştirdiğini, nasıl renk kattığını onlara oyunla aktarıyoruz.
ÇOCUĞA YÜKSEK SESLE KİTAP OKUMALI
İlköğretim birinci sınıfta okuma yazma için çok fazla fırsatları var. Ama hepsinin aynı düzeyde olmasını beklemeyiz. Bazı çocuk koskoca kitaplar okur, bazısı beş sayfayı zor bitirir. Her çocuğun farklı yetişme ve öğrenme tarzı olduğunu kabul ediyoruz. Önemli olan her çocuğun kitaplarla aşk yaşaması. Yazma ve okumanın ders değil, bir eğlence, bir zevk haline gelmesi lazım. Bunun en önemli yolu, yüksek sesle çocuğa kitap okumak. Aile de, öğretmen de çocuğa sık sık yüksek sesle okumalı. Çocuk o kitabın resmini, yazısını gözleriyle takip etmeli.
TÜRK ÖĞRENCİLER YAZILARINDAN AYIRT EDİLİYOR
Erken okuma yazma öğrenen çocuk avantajlı mıdır?
- Kesinlikle. Anasınıfı ve birinci sınıfta bu çocuklar her zaman diğerlerinden daha üstün oluyor. Okulda rahat davranıyorlar. Anlatılanları anlamaları, kavramaları daha kolay oluyor.
Öğretmenlere, anne babalara tavsiyeniz nedir?
- Gazeteden, kitaptan buldukları enteresan konuları çocuklara mutlaka okusunlar.
Türkiye’de okullarda el yazısıyla yazmak şimdi zorunlu hale geldi. Sizce çocuklar kitap harfleriyle mi, yoksa el yazısıyla mı yazı yazmalı?
- ABD’de böyle bir yasak yok. Ama Avrupa’da var. Türkiye’den gelen öğrenciler, yazmayı kitap harfleriyle öğrendikleri için el yazılarından hemen ayırt edilirdi.
İnternette chat yapmak gelecek kuşakların yazısını etkileyecek mi?
- Dilbilimciler bu konuyu inceliyor. Çok kitap okuyorlarsa mesele yok, dilbilgileri kaybolmaz, yazıları etkilenmez. Ama, okumayanlar etkilenebilir.
Tiyatrolar şenlendi
Kış aylarında çocuklarınızla gidebileceğiniz eğlenceli aktivitelerin başında tiyatro geliyor. Ne var ki çocuğunuzun yaşına ve karakterine uygun oyunu seçmeniz önemli. Biz size iki güzel oyun öneriyoruz. Bunlardan biri, ETİ Çocuk Tiyatrosu. 27 Ocak 2008 tarihine kadar İstanbul’da her hafta sonu Terakki Vakfı Kültür Merkezi’nde, 28 Ocak- 8 Şubat 2008 tarihleri arasındaki sömestr tatili boyunca da Kadıköy Halk Eğitim Merkezi’nde oynayacaklar. Daha sonra Türkiye turnesine çıkıyorlar. Ücretsiz biletleriniz içinAkatlar’dakiTerakki Vakfı Kültür Merkezi ile irtibata geçebilirsiniz. Tel: (212) 351 00 44
İkinci oyun ise bu yıl 20. yaşını kutlayan Pınar Çocuk Tiyatrosu’nun Sihirli Ada müzikali. İstanbul Mecidiyeköy’deki Profilo Alışveriş Merkezi’nde ücretsiz olarak sergilenen oyun, sezon döneminde Türkiye’nin çeşitli illerinde de çocuklarla buluşacak. Shakespeare’in Fırtına adlı eserinden uyarlanan Sihirli Ada, ünlü yazarın eğlenceli ve zengin dünyasını çocuklara tanıştırıyor. Milano Kralı Alonso ve oğlu Ferdinand’ın gemi yolculuğu sırasında şiddetli bir fırtınaya yakalanmalarını ve ıssız bir adaya düşmelerini konu alan oyun, baba-oğulun adadan kurtulma mücadelelerini müzik ve dans eşliğinde anlatıyor. Her cumartesi-pazar 11.45’te Profilo Alışveriş Merkezi’nde izleyebilirsiniz. Ayrıntılı bilgi (212) 216 43 69 numaralı telefondan alınabilir.