Yok efendim yok, ne kadar iyi geçinseniz de, ne kadar birbirinizi sevseniz de, ne kadar uyumlu ve ılımlı olsanız da, kadınla erkeğin uzun süre bir arada kalması hálinde ortam biraz gerginleşebiliyor.
Hele ki ortada bir de büyümeye çalışan, her şeye atlayan, riskli pek çok noktayı keşfetmeye meraklı bir yaramaz varsa...
Bizim babamız, sağolsun işlerini ayarlayabildi ve bizimle beraber Akçay'da bir süre tatil yapmayı becerebildi. Ne var ki o pek de boş duramayan biri. Sürekli bir şeylerle uğraşmayı seviyor. Evde de bahçe, çiçek, marangozluk derken pek çok şeye sarıyor.
Tabii ki Sinan da onun peşinde...
Bu durum biraz sakıncalı. Çünkü sıcağın altında uğraşan adam, tehlikeli aletlerin oğlu tarafından oyuncak olarak kullanılmasını istemediği için haklı olarak bağırıyor.
Ama Edremit'e gezmeye gitmek baba oğulun en büyük keyfi. Saatlerce gezebiliyor ve eve hayatlarından son derece memnun dönebiliyorlar. Bir kere ben de onlara katılayım dedim, hepimiz pişman olduk. Benim yanlarında olmam Sinan'ın bütün kaprislerini uygulamasına, sürekli ağlayıp zırlamasına neden oldu. Oysa ki ikisi yalnız olduklarında ya da bir misafirleriyle, hiç böyle değilmiş.
Anlayacağınız, Sinan'ın bütün garezi anasına!!!
Dolayısıyla öğrendim ki baba oğulu yalnız salacaksın gezmeye...
Peki ya üçümüzün bir arada olması gereken zamanlar? Mesela gittiğimiz plajlar, yemekler...
İşte sorunlu zamanlar onlar. Çünkü eşimin ve benim terbiye anlayışımız taban tabana zıt.
Ben yer ve zaman ayırımı yapmadan, taviz vermeden ‘‘hayır’’larımı baki kılmak istiyorum. Ama o beni eski zamanların Alman dadılarına, hatta Bayan Rotermayer'e benzeterek fazla disiplin peşinde koştuğumu, sokak ortasında ya da lokantada çocuğun terbiye edilmesinin gerekmediğini söylüyor.
Belki haklı da ama ben de bilmiyorum ki: Sinan, deniz kenarında ağzındaki meşrubatları üzerine döke döke oyun oynuyor. Üstü başı yapış yapış. Ben böyle yapmaması için söyleniyorum. Tabii ki bir süre sonra sesim yükseliyor. Kocam, ‘‘Bırak yapsın, deniz kenarındayız’’ diyor. Evet ama ben sanki Sinan'ın bunları burada yapmasına izin verirsem her yerde yapmaya devam edecekmiş gibi hissediyorum.
Yine de bakıyorum da kocamın haklı olduğu taraflar var. Bende ses ayarı yok. Biraz fazla bağırıyorum ister istemez. Ama ne yapayım, hava sıcak, ben yorgunum. Ben de dayanamıyorum ki! Dolayısıyla oğlanı bırakıp birbirimize sarıyoruz.
Neyse ki çabuk atlatıyoruz. Ama oğlan, doğruya doğru, benimle olduğu zaman daha sıkı zamanlar geçirmek durumunda. Bence normali de bu. Terbiyeyi, disiplini, her şeyi anne verir çocuğa. Baba ve diğerleri daha keyfi zamanlar demek, çocuk için. Buna inanıyor ama bir yandan da babanın sert varlığının kendisini belli etmesini istiyorum. Evet, baba ‘‘Hayır’’ dedi mi, ‘‘Yok’’ dedi mi o iş bitmeli.
Üç yaşındaki bir çocuğun beyni yetişkinden 2.5 kat fazla çalışıyor, altı yaşına kadar ise bir profesörden 2 kat hızlı...
Doğumdan kısa bir süre sonra çocuğun geleceği ve eğitimi ile ilgili endişeler başlar. Su gibi geçen aylar içinde kreş, yuva, anaokulu seçimi konusu gündeme gelir ve ailenin ciddi bir sıkıntı yaşamasına neden olur. Gerçekten de çocukların gelecekte nasıl bir birey olacaklarının temel taşları okul öncesi eğitimi ile sağlanır.
Araştırmalar gösteriyor ki üç yaşındaki bir çocuğun beyni bir yetişkinin beyninden iki buçuk kat fazla çalışıyor; altı yaşına kadar da bir profesöründekinden iki kat hızlı. Dolayısıyla çocukların zihinsel kapasitesinin son derece yetkin olduğu bu dönemi başarılı bir eğitim sürecine dönüştürmek son derece önemli.
Özellikle çalışan anneler çocukları için kararsız kaldıklarında bakıcıları tercih edebiliyorlar. Fakat bu durumun sonucunda çocukta kötü alışkanlıklar gözlenebiliyor. (Konuşma bozukluğu, yemek yeme kurallarına uymama, televizyon bağımlılığı, vb.) Anneanne veya babaanne gibi büyüklerin baktığı çocuklarda da aşırı korumacılık sebebiyle şımarıklık, özgüven eksikliği, inat, egoizm gibi olumsuzluklar oluşabiliyor ve bu sorunlar, okul dönemi geldiğinde çocuğun ruh dünyasında büyük problemlere yol açabiliyor. Bu yüzden, en doğru çözüm olarak kreşler ve yuvalar gözüküyor ama seçim hayli zorlu.
Kreş ya da yuva seçimi yapmadan önce ne istememiz gerektiğini bilmeliyiz. Çocuğun bu dönemde aldığı eğitim, onun ömür boyu başarısını etkileyecektir. Araştırmalar okul öncesi çağlarda başarılı, istekli ve aktif olan çocuğun akademik yıllarında bile böyle olduğunu gösteriyor.
0-2 grubu Türkiye'de kreş olarak nitelendiriliyor. Bunlar Sosyal Hizmetler'e bağlı, ruhsatlı kreşler. 3-6 yaş arasında yine Sosyal Hizmetler'e bağlı yuvalar var. Milli Eğitim Bakanlığı'na bağlı anaokulları var. Ve özel okulların şimdilerde büyük bir heyecanla girdiği 3-6 yaş ‘‘pazarı’’ var. Çocuğun yaşına göre bunlardan birini seçebilirsiniz ama dikkat edeceğiniz daha pek çok şey var. Çocuğun okul öncesi eğitim kurumuna başlaması için standart bir yaş yok. 2 yaşında bir çocuğun psikolojik ve fizyolojik açıdan sorunu yoksa okul öncesi kurumundan yararlanabilir.
Elma Şekeri Çocuk Kulübü'nün sahibi Nur Ener, çocuğun yuvaya alışmasının da bir süreç gerektirdiğini belirtiyor. İlk birkaç gün hayatından memnun olan çocuk bir hafta sonra yuvaya gelmekte sorun çıkartabiliyor: ‘‘Ayrılık sahnesini kısa tutun. Ona, sevdiğinizi ve güvendiğinizi hissettirin. Kesinlikle 'Yemeğini ben yedirip gideyim' veya 'Bir süre oynamanı izleyip gideceğim' benzeri cümleler sarf etmeyin. Ağlıyorsa heyecan ve endişelerinizi belli etmeyin. Çocuğunuza karşı şefkatli, sevecen ama soğukkanlı ve kararlı olun. Okula gelirken yanına sevdiği bir oyuncağı almasına izin verin. Bazen aile çocuğuna kıyamadığından veya yaşının küçük olduğunu düşünerek, kendi endişelerini çocuğa hissettirir. Sizin içiniz rahat olsun ki çocuğunuz da mutlu olsun.’’
İdeal çocuk-öğretmen oranı
n 24-36 ay arası çocuklar için 1 öğretmene 5-7 çocuk.
n 3 yaşındaki çocuklar için 1 öğretmene 7-10 çocuk.
n 4-5 yaş arası çocuklar için 1 öğretmene 8-10 çocuk.
n 6 yaşındaki çocuklar için 1 öğretmene 10-12 çocuk.
BUNLARA DİKKAT
3 Yuvanın gösterişinden ziyade gerçek anlamdaki eğitim kalitesi ve deneyim derecesi,
3 Yuva yöneticisinin işinin başında olup olmadığı,
3 Bakım evi değil, iyi, güvenilir, temiz, sevgi dolu ve eğitici bir kurum olması,
3 Kurumun Sosyal Hizmetler Müdürlüğü ya da Milli Eğitim Bakanlığı'ndan ruhsatlı olması,
3 Eğitici öğretmenlerin okul öncesi çocuk eğitmenliği mezunu olması, çocuklarla olan iletişimleri,
3 Her yaş grubu için ayrı ayrı sınıfların ve programların olması,
3 Hijyenik olması,
3 Dengeli bir beslenme programının bulunması,
3 Kapısının size sürekli açık olması,
3 Günlük planın, çocukların fiziksel, zihinsel, bilişsel ve sosyal gelişimine ait çalışmaların tümünü dengeli içermesi,
3 Çocuklara grup oluşturabilme ve bireysel davranabilme ortamı sağlaması ve tüm aktiviteler için seçme hakkı tanınması,
3 Kırıcı, örseleyici davranışlardan kaçınılması,
3 Araç gereçlerin çocuk sayısına ve gelişim düzeyine uygun, bakımlı (temiz, sağlam, eksiksiz) ve düzenli olması
3 Çocukların kişisel eşyaları için ayrılmış etiketli dolaplar bulunması,
3 Tercihen eve yakın bir yerde olması,
3 Son olarak: Ön görüşme çok önemlidir. Yuva hakkında önceden bilgi alın, görüşmeye randevusuz gidin. Kararınızı vermeden çocuğunuzu yuvaya götürmeyin. Bir yuva hakkında fikir sahibi olmak için en ideal vaktin sabah saatleri olduğunu da aklınızda bulundurun.
ÇOCUK OKUL ÖNCESİNDE BUNLARI KAZANMALIDIR
n Çocuğun kendisine güvenmesine, başarılı hissetmesine, zihinsel, duygusal ve sosyal gelişimine yardımcı olunması gerekir...
n Sosyalleşmesi, problem çözmesi, işbirliği yapması, fikirlerini ve düşüncelerini paylaşması, kendi hareketlerinin sorumluluğunu taşıması...
n Öğrenmeye karşı heyecan duyması: Araştırıcı ve keşfedici olması, içinde varolan yetenekleri çıkartmayı becermesi, yaratıcılığını ortaya koyması, lider özelliklerini göstermesini hedeflememiz gerekir.
Figen Zanbak (Türkiye Okul Öncesi Eğitimini Geliştirme Derneği İstanbul İl Şubesi Başkanı)
ANNEMİN KÖŞESİ
Analar ve kızlar
Geçen hafta sormuştum; ‘‘Kızlarınızın size benzemesi için neler gerekiyor’’ diye... Sağolsunlar bazı annelerden çok güzel öneriler geldi. Şimdi bunları size yazıyorum.
n Annelerine nasıl bakmaları gerektiğini bilmeliler. Onları sıradan bir anne olarak görmemeliler. (Füsun K.)
n Bunun için önce annelerin düzgün ve samimi olmaları gerekiyor. Kızına yakın olan bir anneye evladı da sırtını dönmez. (Ayşe A.)
n Bence sizin durumunuz biraz abartılı. Anne ile kızın bu kadar iyi olma ihtimali pek yoktur. (Suna M.) Cevap: İnanın az bile yazıyorum. Zaten bizi kıskananlar olduğunu duymaya başladım. Kıskanmayın. Deneyin!!!
n Kızların annelerini rakip veya başlarındaki zangoç olarak görmemeleri lazım. Bir insanın hem artıları hem eksileri vardır. Şimdiki kızlar çok daha bilinçli olduğundan bu artı ve eksileri çok güzel fark edebiliyorlar. Buna göre de artıları değerlendirmek, eksileri düzeltmek gerekir. (Nesrin)
n Anne annedir, kız da kız. Hiçbir zaman fazla samimiyete gerek yok. Cevap: Emredersiniz komutanım!!!