‘Bir yaşıma daha girdim’ cümlesini sık kullanır oldum. Buna rağmen duyduğum hikayelere hálá şaşırmama şaşırıyorum. Ama lise arkadaşımın yaşadıkları karşısında artık isyan ettim. Allah aşkına, biz kadınlar niye bu kadar safız?
Aşık oluyorsun, gözün birden körleşiyor, hatta gönül gözün bile kapanıyor ve kendini birden hiç yaşamak istemediğin olaylar zinciri içinde buluyorsun. Yıllar geçiyor, bir taraftan çocuk diğer yandan kayınvalide derken, eşin karşına çıkıp bir başkasına aşık olduğunu ama seni de hala çok sevdiğini söylüyor. Hikaye hem uzun, hem de can acıtıcı!
18 yıl aradan sonra lise arkadaşımla buluştum. Araya giren yıllara rağmen o hiç değişmemişti. Aynı kibarlık, aynı ürkeklik ve aynı hassasiyet. Ben İstanbul’dan hiç kopamazken, o birkaç şehir değiştirmiş. İstanbul’a yerleştiğini öğrenince buluştuk.
Nehir’den birkaç yaş büyük oğluyla bize geldi. Bir saat içinde eski yılları yad edip, arkadaşların kulaklarını çınlattık. Konuşuyordu ama dalgındı, aklı başka yerlerdeydi. Benimle konuşmak istediği başka konular olduğunu biliyordum. Çocukları içeri gönderip, biz bahçede kaldık. Hikayesini, ‘inanmıyorum, çok safsın, şaka herhalde, nasıl yani, yok canım, nasıl olur’ şeklinde bilumum hayret sözcükleriyle kestim. Her insan ayrı bir öykü ama onun yaşadıklarını ben asla yaşamaz, bana bunu yapmalarına izin vermezdim.
Ama o, tüm yaşadıklarının gerekçesini öyle basit bir cümleyle açıkladı ki! ‘Ne yapayım, çok aşıktım.’ Bir şey diyemedim.
KİMİNLE EVLENDİ
Arkadaşım üniversite yıllarında şimdiki eşiyle tanışıyor. Kısa sürede birbirlerine aşık oluyorlar ve güzel bir ilişki yaşıyorlar. İlişkilerinin altıncı ayında eşi, kız kardeşinin evleneceğini söyleyerek bir öneri getiriyor; ‘Hemen biz de evlenelim ve annemi yanımıza alalım.’
Bizimki körkütük aşık, bırak çocuğun annesini, tüm köyü getirse ses çıkarmayacak. Bu teklifi kabul ediyor, birkaç ay içinde evleniyorlar. Anne memleketten getiriliyor. O yıl eşi okulunu değiştireceğini söylüyor. Ve başka bir şehre okumaya gidiyor. Bizimki kayınvalide ile baş başa kalıyor. Bir yandan okuyor, diğer yandan çalışıyor. Hem kayınvalidesine bakıyor, hem de eşine harçlık gönderiyor.
Dördüncü yılın sonunda eşinin bulunduğu kente tayinini yaptırıyor. Ama yeni işi merkeze 2 saat uzaklıkta olunca eşi merkezde ayrı bir ev tutuyor. Bizimki yine kayınvalide ile baş başa kalıyor. Bu arada çocukları oluyor. İlk günler gelinine minnet duygular besleyen kayınvalide ilerleyen zamanda tırnaklarını çıkarıyor ve evde hakimiyeti ele alıyor.
Bir tarafta tutkuyla bağlandığı eşiyle bir türlü bir araya gelemeyen bizim kız, diğer yanda da kayınvalideyle mağlubu ve galibi belli olmayacak bir rekabete giriyor.
ACI İTİRAF
Tartışmaların boyutu büyüyünce, eşi evine haftanın beş günü gelme sözü veriyor. 7-8 yıl aradan sonra eşine kavuşan sevgili arkadaşım, yaşanılan tartışmaları unutmaya çalışıyor.
Tam huzura kavuştum derken birileri kulağına eşinin onu aldattığını fısıldıyor. Körkütük aşık olduğu kocasının böyle bir şey yapacağına inanmıyor. Klasik aldatma ve klasik reddetme olayı söz konusu.
Ama zaman geçtikçe fısıltılar gerçek cümlelere dönüşüyor, adam da artık inkar etmekten vazgeçiyor, taktik değiştiriyor. ‘Ben aşık oldum ama seni de onu da çok seviyorum’ diyor. O gece kocasından evi terk etmesini istiyor. Adam gidiyor. Bizimki dayanamıyor ve ertesi sabah arıyor, eve geri çağırıyor. En büyük hatayı o noktada yapıyor.
Bu olaydan sonra ilişkileri biraz daha canlanıyor ama adam yüzsüzlüğü ele alıyor. Artık ilişkisini alenen yaşıyor. Arkadaşım yine kayınvalide ve oğluyla baş başa bir yaşama devam ediyor. Bu arada kayınvalidesinin başka bir evde yaşaması için ev tutuyor, eşya alıyor. Tüm bunları kısıtlı olan memur maaşıyla yapıyor.
Ama kötü gidişi durduramıyor. Oğlunu alarak baba evine dönüyor. Boşanma konusunda kararsız. Öğlunun babasının yanında, entelektüel birikiminden yararlanmasını istiyor. Adam bir adım atsa bizimkisi uçarak gidecek ama...
Aşk iyi, güzel de buna ne demeli? Hikayenin sonunu merak edenlere şunu söyleyebilirim; Durum 10-0 adamdan yana. Arkadaşım ayağına gelen tüm penaltıları kaçırmış, şimdi artık sahaya bile inmek istemiyor. Oturup yaralarını saracak.
Üzgünüm karıcığım hayat kısa seni terk ediyorum
Bir arkadaşım anlattı, buz kestim. Adam orta yaşlarda ve ne yazık ki kanser olduğunu öğreniyor. Kadın, bir yıl boyunca kanserle mücadelesinde eşinin yanında oluyor, elinden gelen desteği sonuna kadar veriyor.
Kadın hiç sızlanmıyor, aksine eşine hep moral takviyesi yapıyor. Sonunda adam hastalığı yeniyor.
Kadın, kötü günleri geride bırakmalarının keyfini aşık olduğu eşiyle yaşamayı planlarken, adam hayati bir karar alıyor;
‘Aşık oldum. Yaşamın çok kısa olduğunu fark ettim. Seni eğlenceli bulmuyorum. Bu nedenle ömrümün geri kalan kısmını seninle geçirmek istemiyorum.’
Tüm yaşananlarının üzerine bir sünger çeken adam, iki cümleyle karısını terk ediyor. Bu adama sormak istiyorum; Bir yıl önce neredeydin? Hastayken, eşin sana bakarken, ömrünün kalanını onunla geçirmeme konusunu hiç açtın mı? Peki şimdi vicdanın rahat mı?
Her zaman aşk kazanmıyor
Gençler arasında bir geyik vardır. Kim aşık olsa, aklı karışsa ‘Aşk kalbe girince, akıl seyahate çıkarmış’ denir. Nedense akıl hep kadınlarda seyahate çıkıyor. Şöyle çevremizde birkaç aklı seyahate çıkmış adam görsek, hiç fena olmayacak.