Altı otele sahip bir grubun genel müdürü ile röportaj yapıyorum. Birkaç saat önce yaşadığımız vukuat nedeniyle Nehir’i de yanımda röportaja götürmek zorundayım. Tam birinci soruyu sorup, yanıt almaya hazırlanırken Nehir, göğsünün ağrıdığını söyleyerek kucağıma atlıyor. Karşımda genel müdür, kucağımda göğsü ağrıyan kızım.
Ünlü gazeteci-yazar Emin Çölaşan’ın yıllar önce okuduğum ‘Önce İnsanım Sonra Gazeteci’ kitabındaki gibi ben de içimden ‘Önce anneyim, sonra gazeteci’ sözlerini geçiriyorum. Nehir’i iyice kucağıma alıp, bir elimle göğüs ve karnını ovalıyorum. Club Voyage Genel Müdürü Geylan Dursunoğlu ise sorumu yanıtlamayı sürdürüyor. Ama ortada öyle komik bir tablo oluşuyor ki, gülmemi durduramıyorum. Ben gülünce, karşısındaki manzara karşısında genel müdür de gülmeye başlıyor.
Dursunoğlu’na ‘Çok özür dilerim. 15 yıllık gazetecilik hayatımda ilk kez başıma böyle bir olay geliyor’ diyorum. Dursunoğlu ‘Rica ederim. İnanın ben de ilk kez böyle bir şey tecrübe ediyorum’ yanıtını veriyor. Adam daha ne desin!
ETS Tur’un Antalya’da açtığı Club Voyage Sorgun Select otelinin tanıtım gezisine katılan dokuz gazeteciden biriydim. Uçak, otele transfer dahil geçen üç saat içinde Nehir en az üç kez gözyaşlarına boğuldu. Anneannesini çok özlemiş, onu nasıl İstanbul’da bırakmışız diye beni suçladı. İkna etmek için sarf ettiğim ‘Nehirciğim bu geziye sadece gazeteciler katılıyor’ sözlerimi ‘Ben gazeteci değilim, peki beni nasıl kabul ediyorlar’ diyerek çürüttü.
Yani, İstanbul içi olsa geri dönüp bırakacağım! Sanki zorla getirdim. Cumartesi gününe başladığımızda Nehir’in de bitmez tükenmez ‘Ne zaman evimize döneceğiz’ soruları da start aldı.
Bir ara mini kulübe gitmek istedi. Bir saatliğine bıraktım. İçim rahat etmeyince 45 dakika sonra almaya gittiğimde Nehir mini kulüpte yoktu. O an yaşadığım korku ve paniği anlatamam.
Mini kulüp sorumlusuyla yaptığım ufak çaplı tartışma sırasında Nehir ağlayarak çıkageldi. 100 dönümlük bir alanda kızımı nerede arayıp, bulabilirdim bilmiyorum!
Yapılan faaliyetten sıkılınca beni aramak için otele doğru yürümüş. Karşısına hiç Türk müşteri çıkmayınca o da paniklemiş. Yanından geçenlere ‘Help me’ demiş ama kimse dönüp bakmamış. Sonunda kavuştuk. Bir daha gözümün önünden ayırmayacağıma söz verdim.
Öğle yemeğinden sonra sadece yarım saat süren otel turu Nehir’i yorunca yine ağladı. Otelin lobisine adım atar atmaz ‘Oh be nihayet evimize geldik’ sözlerine bütün grup kahkahalarla güldü. En komik durumu akşam yemeğinde yaşadık.
Bombalar peş peşe patladı
Otelin şefi geçen yılın en iyi mönüsünü hazırlayan ödüllü bir usta. Geziye katılan basın mensuplarına ödül kazanan mönüyü ikram etti. O sırada canlı Çigan müziği Nehir’i duygusallaştırdığı için bir fasıl da yemekte ağladı.
İki saat süren yemek boyunca üç kez İstanbul arandı. Tüm gazetecilerin yanına tek tek giderek ‘Bana sakın İstanbul demeyin’ diye tembihledi. Nedenini merak edenlere ise ‘Bana anneannemi hatırlatıyor’ yanıtını verdi.
‘Ne zaman odamıza gideceğiz?’ şeklindeki ısrarlı sorularına karşılık ‘Çayımız geldikten sonra’ deyince, soluğu şef Kahraman Bıyıklı’nın yanında aldı. Koskoca ödüllü şefe ‘Annemin çayını hemen getirirseniz, içip gideceğiz’ dedi. İçine düştüğüm durumu size kelimelerle ifade edebilmem mümkün değil.
Ayrıca Gökhan Dönmez Tenis Turnuvası’nın ödül törenine katıldık. Basın mensupları olarak 9-10 yaş grubunun madalyalarını biz taktık. Doğal olarak Nehir’de bir madalya istedi. Onu nasıl ikna edeceğimi düşünürken, o günün anısına basın mensuplarından birine madalya verildi.
Tahmin edin, bu şanslı kişi kimdi?
Bendim. Pardon Nehir oldu. Boynuma takamadan onun boynuna geçtiğini gördüm. Nehir, bu başarısını! hemen babasıyla paylaştı.
Biliyorum, içinizden ‘iş gezisine çocuk götürürsen olacağı buydu’ diye geçiriyorsunuz. Haklısınız. Ama ne yapayım? Nehir’le tek başıma evden uzakta nasıl bir tecrübe yaşayacağımı merak ettim. Bu merakımı giderdim. Pazar günü öğleden sonra daha fazla bir felakete yol açmadan otelden ayrıldık. Nehir’le annem, apartmanın girişinde birbirlerine kavuştular, 10 dakika kadar ayrılmadılar.
Otelden ayrılırken genel müdürden personele kadar herkes Nehir’e sevgisini dile getirdi. Ama bence durum farklıydı.
Bu yaz tatilinde Sorgun Select’e gidenler girişte benim ve Nehir’in bir fotoğrafının altında ‘Dikkat, tehlike, giremez’ yazısını görürlerse şaşmasınlar. Ben olsam ‘Danger’ yazar, güneydeki tüm otellere dağıtırdım.
Seçimi doğru yapın
Çoğunlukla Nehir’i kıramıyorum. Benimle birlikte Antalya’ya gelmesine bu nedenle izin verdim. Ama tatil yapmak yerine daha çok yoruldum. İş gezisine çocuk götürülmeyeceğini anladım!