Yanlışlıkla içine girdiğim kareler sergisi

Roma’da yürürken aklıma geldi. Japon turist, elinde fotoğraf makinesi, aşk çeşmesinin önünde sevgilisinin fotoğrafını çekiyordu.

Ben de, sıkkın bir şekilde, havuza para atıp dilek diliyordum. Ve o karenin içinde, kıyısında ve köşesinde, bu halim sonsuza dek belgelendi. Hiç tanımadığım, ve beni hiç tanımayan iki kişinin hayatlarında, dondurup sakladıkları bir anda, ben de vardım artık. Üçümüzdük. Belki de daha kalabalıktık.

O fotoğrafa bakan hiçkimse, bana dikkat etmiycekti. Belki ilgisini tanıdık yüzlerden ayıracak kadar uzun süre resme bakan biri, bir saniye bana bakıp, kimbilir hakkımda hemencecik nasıl bir paragraf yazıcaktı. Muhtemelen, benim sıkkın bir Türk şarkıcısı olduğumu bilemeyecekti. Bunu zaten bir saniye bile umursamayacaktı. İnsanın ’hiçkimse değil’ halinde donucaktım. Kendisini ’birisi’ olarak var etmeye çalışan ’biri’ için, o kağıt parçası, egonun yıkılışının portresi olucaktı. Ego onu asla evine asmiycak, başkalarının ona turist kalmasına bir an bile bakamayacaktı.

Kimbilir bugüne kadar kaç yüzbin resimde ben, ben falan değilken, ama aynı zamanda da ta kendimken, başım önde yürüyüp geçmiş, arka masada hamburger yemiş, bir arabanın önünde torbalarla beklemiştim! Esnemiş ve gülmüştüm. Sadece bir gövde ya da paltoluydum. Bu resimleri bir şekilde toplamayı becersem, ne ilginç bir sergi olurdu bu! Başkalarının hayatlarıyla kesişmiş, kesiştiği belgelenmiş bir sürü ben. Böyle bir sergi yapmanın en kolay yolu, aslında ve belki de, bunu Jeff Wall gibi kurgulayarak yapmak.

Güzel olmaz mı, çok şey söylemez mi? İnsan, görüp görebileceği en küçük haliyle buluşmaz mı? Hayatta kapladığımızı düşündüğümüz alan, bir anda dapadar olmaz mı? Bakanın, gözünün görmek istediğini gördüğünü kanıtlamış olmaz mıyız? Önem sıralarının en en arkasında bile olmadığımız bir hücreye hapsolur, böylece ilk defa gerçekten özgürleşmez miyiz? Bir aşıktan, bir çeşmeden, bir gökyüzünden bile sonra gelmeyerek en flu halimizi almış olmaz mıyız? Bizi fokuslamayan her fotoğraf makinasını yerlere atıp, üzerinde tepindiğimiz için kendimizden utanmaz mıyız? Utanıp arlanmaz mıyız?

Ayrıca, böyle birşeyin flu’su olmak istesem, aranızdan gözü olmak isteyen çıkar mı? Peki bunu böyle yaparak kendimi netlemiş olmaz mıyım?.. Peki benim kendimle derdim ne? Shhh, çok soru sormayalım, sanat bu sanat...

(web sitem bir açılsın, hep böyle web sergileri yapıcam. Siz bana şimdiden içinde yanlışlıkla yer aldığınız karelere rastlarsanız yollayın. Ya da yanlışlıkla karenize girdiysem ve bunu farkettiyseniz yollayın. İlk web sergimize bunu koyarız.)
Yazarın Tüm Yazıları