Yanlış anlaşılmayı hiç istemeyenlere

Eskiler ve bazen de annem, “Gırtlak dokuz boğum” der. Yani lafını demeden, dokuz kere elekten geçirecek, tartıcak, yutacaksın.

Haberin Devamı

Beraberce, kat kat inelim boğumları...
Bir şey düşünürüz. Düşündüğümüzü iyi bilmemiz lazım. Çoğu düşüncemiz kendimizin değil. Ödünç alınmış. Öyleyse bir laf etmeden önce, ilk yutkunmamızda soralım: Bu düşünce benim midir? Değilse, lafı da yut gitsin.
Bir şey söylemek isteriz, o söylemek istediğimiz söylenmeden önce, içimizde gezinir. Biz onu tamı tamına kelimelendirmediğimiz için, onu aşağı yukarı biliriz. Yine de soralım ikinci yutkunmada: Asıl söylemek istediğim ne?
Bir şey söylediğimizi sanırız... Ah! O kelimeler nasıl da cop gibi dökülür bazen ağzımızdan! Hiç şişede durduğu gibi durmaz yani. Bütün yumuşak sesliler, sert sessizlere döner! Biz bir şey dedik sanırız, altyazı başka olur. Üçüncü yutkunmada soralım: Söylemek istediğimiz o kelimelerle mi söyleniyor?
Bir şey söyleriz... Ve verilen laf geri alınmaz. Lafların tek kuralı vardır, o da budur. O halde kulakları iyi açıp dinleyelim kendimizi lafı etmeden, dördüncü yutkunmada: Bunu mu söyliycem ben? Yçimizdeki aynada küçük bir prova. Vakit bile almaz.
Her zaman karşımızdakinin duymak istediği bir şey vardır... Zaten hep bu yüzden eğip bükmüyor muyuz diyeceğimizi? Karşımızdakinin bir anahtar deliği var. Sen ne dersen de, o kapıyı deneyecek önce. Beşinci kere yutkunup, “Duymak istediği ne?” sorusunu atalım gitsin. Biz kendimizden sorumluyuz. Başkası gibi düşünemeyiz. Düşünmemeliyiz de.
Karşımızdaki bir şey duyar... Altıncı yutkunmada düşünelim: Bu insan bunu duyacak. BUNU duyacak. Duyuralım mı bunu?
Karşımızdakinin anlamak istediği bir şey var... Dediğimizi eline alıp, istediği anahtar deliğine sokup çevirecektir. Bununla ilgili pek bir şey yapamayız ama yedinci kere şunun şerefine yutkunalım: Anlamak istediği, anlatmak istediğim mi? Değilse napabilirim?
Anladığını sandığı bir şey var... Lafınız onun kulağından girip, onun olacak. Sizin düşünceniz olan, şimdi onun düşündüğüne dönüşecek. Sekizinci yutkunmada soralım: Bu diyeceğimi böyle dersem mi benim düşünceyi tam istediğim gibi yakalar, yoksa başka türlü mü söylemeliyim?
Anlayacak. Da, dokuz canlı kelime canavarı burda karşıdakinin anladığıyla bir kez daha yere düşecek. Anladığı, anlattığım olsun dileyeceğim. Son yutkunmam bir dilek olucak.
Bazen ağır gelicek, bazen hafif kaçacak. Bazen güldürecek, bazen ağlatıcak.
Bazen yapıştıracak, bazen kıracak. Bazen beni o, onu ben yapıcak. Bazen, hiç bilmediği, bazen zaten bildiği, bazen hiç bilemeyeceği olucak. Belki çoğu zaman yanlış anlamış olarak, yaralı, geride bırakılacak. Zaman da üzerine o müthiş tozundan ekip geçicek.
Tıpkı bir zamanlar birisinin dediği gibi:
“Düşündüğünüz,/Söylemek istediğiniz,/ Söylediğinizi sandığınız,/Söylediğiniz,/Karşınızdakinin duymak istediği, /Duyduğu,/Anlamak istediği,/Anladığını sandığı,/Anladığı arasında farklar vardır.
Dolayısıyla insanların birbirini yanlış anlaması için en az dokuz ihtimal var.”
İşte bundandır ki, dokuz kere yutkunmamız hep iyi olucak.

Yazarın Tüm Yazıları