Paylaş
Hani pek görmediğiniz ama kalbinizde yerli yerinde duran insanlar vardır ya, onlardandılar.
Zeynep’i çocukluğundan tanıyorum.
Rıza abinin, yüzünü kendine benzettiği ama cıvıl cıvıl ruhunu ellerinde tutamadığı, sözle her şeyi anlatabilen kızı.
Barış’la bir kez çalışmıştık.
Benim kara yatmış gibi bir fotoğrafımı çekmişti.
O fotoğrafa baktığımda, içimde Barış’ın gördüğü o sakin, huzurlu, uslu kızı görüyorum.
Meraklı insanlar sıkılmazlar.
İşini iyi yapanlar acele etmezler.
O gün bahçeye geldiklerinde, Zeynep sormadan soruyordu.
Barış da çekmeden çekiyordu.
Sanki hayattan bir gündü ama kalacaktı hafızaya.
Çünkü resimleri olacaktı o günün ve hikayesi olacaktı.
Öylesine gelip geçmeyecekti.
Biri kelime dokuyan, biri de kareler donduran iki güzel insan yan yanayken, nasıl öylesine bir gün olurdu ki o yaz günü?
Bense, kalbini açtı mı açanlardandım.
Çocukluğumda yapılmış bütün tembihlere rağmen, seveceğimi hissettiklerime pergel gibi açardım kalbimi.
İçeriyi darmaduman etme ihtimallerini hesaplamazdım.
Çoğu da öyle bir şeye kalkışmadı zaten.
Ben de oğluma bana yapılan o tembihleri yapmadım bu yüzden.
Kalbi açmaktan hiç zarar çıkmaz.
Temiz bir kalbe giren herkes, kötü niyetleri kapıda çıkarır.
Bu nedenle, her şeyini saklı tutmayı seven ben, evimizin kapılarını sonuna kadar açtım onlar gelince.
Kahvaltı masasında çay içerken konuştuk, dereden su sesi gelirken sordu söyledim, kitaplar arasında ayakta, nasıl biri olduğumu anlattım.
Bazı insanlarla konuşmak, kendini temize çekmek gibidir.
Zeynep’le Barış’la öyle oldu.
Güya Nu Look dergisi için röportaj yapıp, fotoğraf çekiyorduk.
Ama öyle değildi tam.
Hiç öyle değildi. Biz birbirimizi yakalıyorduk zamanda.
Zamanın saklambacında, ben bir Rus romanında yaşayan kadındım.
Bunu her uzun, yakası dantelli elbiseler giydiğimde hissederim.
Aklıma bir mektubu pencerede gözyaşlarıyla bekleyişim ve doğurduğum 8 çocuk gelir.
Bütün bu kadınları nasıl duydunuz ve gösterebildiniz bilmiyorum ama size o güzel yaz günü için hep teşekkür edeceğim.
Paylaş