Birinci vazifen mitolojideki Sisyphus’u mit olmaktan çıkarıp, gerçeğin kendisi olarak kabul etmektir. Sen de tıpkı tanrıların cezalandırdığı Sisyphus gibi, en tepeye taşıdığında en aşağı düşen o taşı, yukarı taşımaktan bıkmayacaksın. Sanki tepede bir şeyler biriktiriyormuşsun gibi düşünerek... Yılmadan ve yorulmadan taş taşıma işinde çalışmak, seni hayatın sıkıcılığından koruyacak kalkanındır. Ceza değil bir hediyedir. Önemli olan taş taş üstüne koymak değil, taşı taşımayı üstlenmektir. O tanrılara en büyük cevap, taşın tepeye taşındığında en aşağı düştüğünü unutuvermektir.
Hayatının kelimesi ‘ibaret’ olmalıdır. Hayat nelerden oluşursa oluşsun, hep onlardan ibaret olacaktır. Hayat iki ucu kapalı kısa bir ip olduğundan, ona ne asarsan as hemen bitiverir. Astıkların olsa olsa iki gömlek, bir fanila olur. Bu durumda büyük çamaşır makineleri ve içine atılacak bol eşya anlamsızdır. Zaten taş taşıma işi fazla eşya istemez. Kendini doğuya doğru çekiştirip durma boşuna. Hepsinin dediği budur. Hayat azsa, hayata dair her şey az olmalıdır. Fazlalık hayatı sıkıştırır, nefes alacak yer bırakmaz. En başta kendinin nelerden ibaret olduğunu bularak işe başlamak en iyisidir. Onu bulunca cevap, yarı yarıya verilmiş olur.
Düne de yarına da asla ‘görüşürüz’ deme. Mahcup olursun. İkisini de bir daha hiç görmeyeceksin. Geçmişte silgi kullanmak, gelecekte kalem kullanmak yasaktır. O yüzden silmeye, yazıp çizmeye çaba boşunadır. Kelebekten kanat hariç bir farkın olmadığını bilseydin, bugün nasıl koştururdun bir düşün. Ne ertelemek olurdu, ne yinelemek. Varsa yoksa çiçek de değil tabii...
Dediğim gibi hayat dağ taştan ‘ibaret’. Doğumun ölümün hepsi bugünde geçecek. Hepsi şimdiki zamanda. O halde yoracaksan, bugünü yor!
Hayata karşı yapılacak en sinir el şakası neşedir. Evren şu patlamayla oluşmuştur: Sıkıntıdan patlamayla! Sen de evrendeki kum tanesi benzetmesinden gidersek küçük bir sıkıntıdan patlayıcısın. Bu durumda kim en çok sıkılırsa en çok o üfleyecek. O yapıp edecek, ilerletecek. Uğruna şölenler düzenlenmesi gereken şey sıkıntıdır. Doğan her şey ondan doğar. İşte neşenin gücü de buradadır. Neşe sıkıntıdan oflayıp puflamayı, üflemeye çevirir. Neşe bulaşıcı ve kir sökücüdür. Neşeli bir Sisyphus, tanrıları yerin dibine sokar.
Ey gençliğim, seni çürümekten koruyacak şey; Sisyphus gibi taşımak, hep bir şeylerden ‘ibaret’ olmak, tarihi bugün diye atmak ve neşeli olmaktır. Gerisi sıkıntıdır.
İhtiyacım olan DNA (umarım) damarlarımdaki kanda mevcuttur.