Kim olduğun, kiminle olduğundur

Düşün ki, sen bir tohumsun. İçinde seni sen yapan, biricik bilgicikler var. Saçının, gözünün, teninin rengi orada. Boyun, posun, huyun orada. Yeteneklerin, maharetlerin, bahanelerin orada.

Haberin Devamı

Derken sen bir toprağa düşüyorsun, yeşerip büyümek için. O toprak, sana vitaminler, mineraller verecek. Tohumuna en uygun topraksa şayet, seni fışkırtacak gökyüzüne. Ailen mesela, senin toprağın sayılabilir. Annelere babalara kitaplar der ki, tohumu değiştirmekle uğraşmayın. Tohumu parçalayıp, aşılamayın. Toprağınıza bakın. Kendinize bakın.

Sadece onu gözlemleyin ve sizden istediklerini verin. Ben bu felsefeyi çok seviyorum. Çocuk senin tohumun değil, sadece yeni bir tohum.
Bir de iklim var, iklim. Tohumun düştüğü toprakta, çoğunluk yaz mıdır? Yağmurlar, cömert midir? Yoksa kurak mıdır mevsimleri? Eğer öyleyse tohum ve toprak ne yapabilir? Hayat tohum, toprak ve iklimin dansıdır. Bunların uyumu, insanın şansıdır.
Novak Djokovic, şu an dünyanın en iyi tenisçisi. Sırbistan’da, savaş uçaklarının bombaladığı bir iklimde, pizzacılık yapan bir karı kocanın toprağına doğdu. Etrafta, tahmin edersiniz tenis oynayan da, tenis raketinin t’si de yoktu.
Toprağına düştüklerinin, oğullarına güveni tamdı. 5 yaşında, ‘ben büyüyünce Wimbledon Tenis Turnuvası’nda şampiyon olacağım’ dediğinde, kimse kahkahalarla gülmedi.

Haberin Devamı


Tesadüf, sayfiye yerinde bir kortta tenis oynayanlar görmüş, ertesi gün gidip, topa birkaç kez vurmak istemişti. ‘Gel topa vur’ diyen kadın, harika bir iklimdi.
Onu aldı ve ona sadece tenisi değil, felsefeyi, müziği, bilimi öğretti. Hayatta her şeyin, birbirinden beslendiğini bilen, bilge bir kadındı. Gündüz koşa koşa tenis oynamaya giden Novak, geceleri şehri bombalanırken sığınakta tek şey düşünür oldu: Yarın tenis oynayabilecek miyim?
Amy Winehouse, dünyanın belki de son 20 yıldır en güzel şarkı söyleyen sesiydi. 16 yaşındayken onu dinlediklerinde, sesinin çok yaşlı bir ruh taşıdığını söylediler.

Billie Holiday’i, o eski caz efsanelerini andırıyordu sesi. İstediği meşhur olmak, para kazanmak değildi Amy’nin.
Amy sadece ve sadece şarkı söylemek istiyordu. Tohumunda söz ve şarkı yazma yeteneği ve duyanın tüylerini diken diken eden bir ses vardı.
Toprağına gelince... Pek şanslı sayılmazdı. Onun, yeteneğiyle kazandığı paradan nemalanacak hırslı babası, onu meşhur eden ‘Rehab’ şarkısında şöyle geçecekti: Babam iyi olduğumu düşünüyorsa, rehab’e gitmeme gerek yok demektir.
Halbuki gerek vardı. Amy, tohumundaki zayıf karakter ve alkole yatkınlıkla mücadeledeydi.
Amy’nin iklimi, Londra iklimi, aslında müzik için mükemmel bir iklimdi. Londra, yüzyıldır müzisyenlere yağdırdığı yağmurlarla, dünya müzik tarihine geçmiş bir yerdi. Bu iklim Amy’nin dallarını meyvelerle dolduracak, onu kocaman yapacaktı. Yaptı da. Ama iklimde bir de, Blake diye biri var.
Karşılaştığımız insanlar da iklimin parçası. Amy, Camden’a taşınınca oradaki iklimin parçası olmaya başladı. Aşık olacağı ve sonunu getirecek bütün uyuşturucularla onu tanıştıracak Blake’le de orada tanıştı.
Tohumunu, zor bir toprağa ekmiş, fırtınalarla boğuşuyordu. Amy belgeselini izlerseniz, eşsiz değerde bir tohumun nasıl talihsiz topraklarda heba olduğunu, acımasız iklimlerde dallarının parçalandığını görürsünüz. İçiniz acır. Novak nasıl yeşerdi, Amy nasıl soldu dersiniz?
Novak, ‘Serve to Win’ kitabında (kitabın ismi hem tenis hem de beslenmeyle ilgili olduğu için, ‘Kazanmak İçin Servis’), ‘kim olduğun kiminle olduğundur’ diyor.
Yıllar önce bir arkadaşım da bana, ‘insanın hayattaki en önemli kararı kiminle evlendiğidir’ demişti.
İşte bu yüzden doğan çocuklara ilk ‘şansı iyi olsun’ denir. İklimdir orada sözü geçen.

Yazarın Tüm Yazıları