Paylaş
Hani günün menüsü var, günün elemanı var, günün çorbası var ya bence bir de günün dersi olmalı.
İnsanın başucunda bir defter durmalı ve oraya o gün ne öğrendiyse yazmalı.
Hem hayatın öğrencisi olduğunu hatırlıyorsun, hem de hatanın kıymetini anlıyorsun.
“Of bugün şunu yapmam çok yanlış oldu” demiyorsun, “Yazacak, biriktirecek, bakacak bir şeyim oldu” diyorsun.
Hani bir insan bir şeyi nasıl yaparsa, her şeyi öyle yaparmış ya. Nerede okuduğumu hatırlamıyorum ama tamamen katılıyorum.
Mesela birinin bavul toplayışıyla, günün işlerini toplayışı aynı. Sevgilisine bakışıyla, hayata bakışı. Yemek yapışıyla, yatak yapışı.
Eskiden hayatımı özetlememe yardımcı olsun diye psikoloğa gittiğimde çantama bakmıştı. Bana “Nil hanım bu koca çantayla geziyorsunuz. İçinde neredeyse çaydanlıktan bisiklet pompasına her şey var. Bu çanta küçüldüğü gün, hayat daha basit olacaktır” demişti.
Çantamın koca karışıklığıyla, kafamın koca karışıklığını bir tutmuştu.
Parantez açayım, şu an çanta bile taşımıyorum. O öyle dediği için değil, aşırı hafif hissettiğim için zaman içinde küçüldü...
Bir ara minik beyaz kalp bir çantam oldu, sonra o da eskidi. Şimdi bir şey taşıyacaksam, elime geçen en basit şeyle dolaşıyorum.
Şu ‘günün dersi’ defterine gün sonunda bir şey yazarken, masallarda şöminenin önünde çorap söküğü diken tavşan teyzeler gibi hissediyorum.
Hayat yolunda yürüyoruz. Çoraplar her gün bir şeye basıp yırtılıyor, sökülüyor, deliniyor. Normal, bu olacak. Sonra oturup onu dikiyor, tamir ediyorum sanki o satırları yazarken.
Bak Nil acelecilik yaptın şu oldu. Bak Nil açgözlülük yaptın şu oldu. Bak Nil kabalık ettin şu oldu. Bak Nil tembellik ettin, şu olmadı.
Vallahi boş sayfa yok ne yalan söyleyeyim.
Her günün bir yaramazı, bir her şeyi eline yüzüne bulaştırmışı, bir ucundan tutup düşürmüşü var.
Bakın buraya koca koca yazıyorum:
SEVİYORUM BEN
O NİL’LERİ.
Onlar olmasa hayat acayip sıkıcı ve tekdüze olurdu. Şarkı yazacak, yazı yazacak, hayal kuracak, kendini kurcalayacak Nil olmazdı. N’apardım deliksiz, söküksüz.
Deliksiz söküksüz hiç olurdum ben. Tamir sesi gelmeyen atölyeden korkarım zaten.
Bazı günler, vay be ne salaklık yaptım ha, demeyeceksek kim bizi niye izlesin? Niye takip etsin?
Unutmayalım iyi hikaye olması için bir çatışma olması lazım. Hayat dengedeyken, dengeler bozulur ve hikaye başlar.
Meşhur senaryo yazma uzmanı Robert McKee’nin kursuna gitmiştim yıllar önce. Demişti ki, insanların karakterlerini kriz anında tanırsınız.
Her şey yolundayken herkes lokumdur lokum.
Kendimizi kendimizden saklamayalım. Gece başımızı yastığa koymadan, elimize kağıt kalem alıp yazalım. Yarına sökükle başlamamak için, sökükleri görmek iyidir. Tadilat devri gelir.
Paylaş