Paylaş
Son bir aydır özenle, uyumadan önce, günün kırışıklıklarının üzerinden geçiyorum.
Kendimi parmak sallayıp azarlamadan, suçlayıp gözlerimi yere indirmeden, sanki yatağımın kenarına ilişivermiş bir anneanne gibi.
“Eee anlat bakalım, nasıldı günün” diye soruyorum kendime, şefkatli bir ses tonuyla.
“Yani, iyiydi genel. İşte de şu oldu, ben böyle tepki verdim, şunu gördüm, şöyle hissettim, şöyle yapmasaydım böyle yapabilirdim” gibi cümleler kuruyorum.
Sanmayın ki, geçmiş günün ardından cümle kurulmaz. Bal gibi kuruluyor, hem de inci gibi dökülüyor kelimeler.
Hepimizin bir günü bir hikayeyse, ki öyle, neden şöyle bir geri sarıp kulak vermek mümkün olmasın?
“Bunu neden yapayım ki, güzel uykulara dalmadan önce halim mi var” diyebilirsiniz.
Faydası, ruhu biraz daha ütülemek gibi oluyor.
Ertesi güne, biraz değişmiş uyanıyorsunuz tuhaf bir şekilde.
Sadece düşünerek değişiyor insan. Bir milim değiştiriyor kendini.
Her gün, bir şeyler buruşuyor. Buyursun buruşsun. Akşam yatmadan, ütülerim onu.
Böyle düşününce, gün içindeki hatalar da, kurşun kalemle yapılmış oluyor. Siler, bir daha yazarım akşam. Bir daha yazmam aynısını diyorsun.
Yaşanmış şeyler yaşanıp bitmiş de olsa, çoğu açık bir parantez gibi tamirini bekliyor.
Verdiğiniz yersiz bir tepkiyi, başka türlü oynatıyorsunuz kafanızda.
Sonra bir daha benzeri olduğunda, en son yenisini oynattığınız için, yapmıyorsunuz işte aynı hatayı. Hata eskimiş oluyor.
Deneyin görün. Çok tavsiye ediyorum. Hatta baş ucunuza kağıt kalem koyun da yazın.
Kimsenin okumayacağı bir defteri olmalı herkesin. Çıldırmamak için.
Yazmanın gücü ve etkisi başka tabi, ama yazamıyorsanız içinizden konuşun kendinizle. Uzun uzadıya değil. Öyle nutuk filan atmadan.
Çok sevdiğiniz bir arkadaşınıza, çocuğunuza sakin sakin anlatır gibi.
Kimse kendinden şefkatini esirgemesin. Herkes, daha iyi bir halinin mümkün olduğunu bilsin.
Bazıları ruhlarının ütüye ihtiyacı olmadığını düşünebilir.
Ben onlardan değilim. Bana göre herkes yarım, eksik, bol kusurlu, fazlaca insan ve inşaat halinde her daim.
Mükemmel insan görmedim. Mükemmel insan da kendini görmedi bence.
Hayatın güzel yanı, değişim ihtimalinde.
Varımızı yoğumuzu daha iyisine dönüşmeye yatırmalıyız. Kendimizi hırpalamadan.
Asla kendimizi, kendimiz dışında birisiyle kıyaslamadan, yarıştırmadan. Sanki herkesin biz olduğu bir sanal alemdeymişiz gibi.
En iyisi değil, Nil’in en iyisi olmak için.
Nasıl ki, bağırmak azarlamak cezalandırmak çocuğa iyi gelmiyorsa, onda istediğimiz değişimi yapmıyorsa, kendimize karşı öfke de bizi değiştirmiyor.
“A benim canım, orada öyle yaptın ama başka ne yapabilirdin”, “Başka nasıl yaklaşabilirdin buna” diye düşünen ve kendini yakmadan yumuşacık ütüleyenin önünde kendisi bile duramaz.
Kendimizden ibaretiz. Kahraman da, canavar da biziz.
Paylaş